120x600

Alemdar inşaat

27-05-2021 SİYASET

Başkan Örnekbaş; ‘Ak Partinin bir daha iktidar olma şansı yok’

İYİ Parti Bolu İl Başkanı Ahmet Örnekbaş Bolu Objektif haber sitesine verdiği özel röportajda dikkat çekici tespitler yaptı. "Şu anda hükümetin oyları mum gibi eriyor " diyen Örnekbaş; "Vatandaşların ciddi bir kısmı Ak Partiden soğumuş vaziyetteler. Bu hükümet gitmediği sürece Türkiye'ye rahat yüzü yok. Hükümet olarak toplumun üçte birini neredeyse yardıma muhtaç hale getirmişsin. 20 yılda geldiğin nokta bu mu? Sadaka ekonomisi ile artık bir yere varılamaz. Abbas artık yolcu ve bu iş bitti" şeklinde konuştu.

Başkan Örnekbaş; ‘Ak Partinin bir daha iktidar olma şansı yok’
Bİ tur

Ahmet Bey, İyi Parti son yapılan anketlere göre gerek Bolu'da gerekse de ülke genelinde en çok oyunu artıran partilerin başında geliyor. Bu konuyla ilgili olarak nasıl bir değerlendirme yapmak istersiniz?

 

2020 yılının Ocak ayı itibariyle Genel Başkanımız ülke çapında vatandaşlarımızı, esnaflarımızı, ilçelerimizi, mahallelerimizi ve şehirlerimizi geziyor. Onlara hal hatır sorma şeklinde bizzat dokunuyor. Daha doğrusu saha siyaseti yapıyor. Vatandaşımızın dertlerini dinliyor o dertlerin çözümüyle ilgili yine vatandaşlarımızın fikirlerini öğreniyor. Sayın Genel Başkanımız son 1,5 yıldır yürüttüğü faaliyetlerle hem halkımızın sorunlarını kamuoyunun önüne getiriyor hem de vatandaşlarımızın sorunlarını tam da yerinde tespit ederek partimizin kurmaylarıyla çözüm yollarını geliştiriyor ve günü geldikçe de bunları ülke kamuoyu ile paylaşıyor. Genel başkanımızın ziyaretlerine paralel olarak bizde ilimizin hem merkezinde hem de ilçelerinde esnaf ve vatandaş ziyaretlerimiz ile çarşı ve pazar ziyaretlerimizi gerçekleştirdik. Bizde aynı şekilde toplumun nabzını tuttuk. Bilindiği gibi geçtiğimiz Ekim ayında sayın genel başkanımız Bolu'ya geldi. Birlikte Dörtdivan, Mudurnu ve Bolu Merkezimizde temaslarda bulunduk. Yine orada kendimizde şahit olduk ki gerçekten de vatandaşlarımız büyük sorunlarla, geçim sıkıntılarıyla ve büyük dertlerle boğuşuyor. Yurttaşlarımız adeta canından bezmiş vaziyette... Yine geçtiğimiz ay genel merkezimizden İstanbul Milletvekilimiz Hayrettin Nuhoğlu ve Gaziantep milletvekilimiz İmam Hüseyin Filiz Bolu'ya geldiler. Onlarla birlikte 2 günlük bir çalışma ziyareti gerçekleştirdik. Esnafımızı, gencimizi, yaşlımızı, emeklimizi, öğrencilerimizi ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerini dinledik. Onların ne tür problemler yaşadıklarını tespit ettik ve gözlemledik. Onların çözüm önerilerini ve bizim bugüne kadar yaptığımız ziyaretlerde gördüğümüz sorunlar genelinde geliştirdiğimiz çözüm önerilerini karşılıklı olarak birbirimize anlattık. Hatta bunların bir kısmını da basın yoluyla kamuoyunun gündemine taşıdık.

 


 

"Yapılacak olan ilk seçimden  İYİ Parti muhtemelen 1'nci parti olarak çıkacaktır"

 

Türkiye'de ciddi bir kesim tarafından 2022 yılında bir erken seçim olacağı dillendiriliyor. Şu anda önümüzde gözüken resmi seçim tarihi aksi bir açıklama yapılmadığı sürece 2023 yılı olarak gözüyor. 2023 Genel seçimleri ile ilgili olarak Bolu ve Türkiye ölçeğindeki görüşlerinizi alabilir miyiz?

 

2023'te ya da daha önce yapılacak olan bir seçime İYİ Parti bütün teşkilatlarıyla hazır durumdadır. -Yarın seçim var deseler- biz o seçime hemen katılırız ve çokta iyi bir sonuç alırız. Çünkü vatandaş bizi bağrına basmıştır. Bizim fikirlerimizi, görüşlerimizi içine sindirmiştir. Türkiye'nin  biriken bu sorunlarını ve problemlerini İYİ partinin çözebileceğine inanmıştır ve bu inançta her geçen gün artmaktadır. Erken seçim bir takım yasal prosedürleri gerektiriyor. Bu konuda muhalefetin mecliste erken seçim yaptıracak sandalye sayısı yeterli değerlidir. Erken seçim ya Cumhurbaşkanı isterse oluyor  ya da Meclisten çıkacak bir kararla  oluyor. Dolayısıyla seçimler 2023 yılında olacak gibi görünüyor ama ülkemizin problemleri, Türkiye'nin yaşadığı ekonomik sıkıntılar, pandeminin koşulları, çözülemeyen ve yanlış yönetilen meseleler daha da ağırlaşırsa ve iyice taşınmaz hale gelirse hükümet kendini kurtarmak adına bir erken seçime gitmek zorunda kalabilir. Şu anda hükümetin oyları mum gibi eriyor daha da eriyecektir. Vatandaşların ciddi bir kısmı Ak Partiden soğumuş vaziyetteler ama karar verme noktasında bu vatandaşlarımızın henüz net bir fikirleri yok. Yapılan anketlerde de %24 gibi kararsız bir seçmen kitlesi bulunmakta ve bunların büyük bir çoğunluğu da Ak Parti seçmeninden oluşmakta. Dolayısıyla tekrar AK Partiye verirler mi? Belki bu % 24'lük oranın üçte biri yeniden AK Partiye oy verebilir ama onun dışında özellikle İYİ Partiye yakın durduklarını görüyoruz. Geçtiğimiz günlerde yapılan bir ankette de - Hangi partilere oy vermezsiniz? diye bir araştırma yapılmış. Burada aşağı yukarı bütün seçmenlerin % 90 oranında İYİ Partiye oy verebilecekleri ortaya çıkıyor. Bu çok büyük bir oran. Yani İYİ Parti hem merkezden hem sağ'dan hem de sol'dan oy alma kapasitesine sahip. Önümüzdeki  süreçte kendimizi vatandaşa biraz daha  fazla anlatabilirsek ve çözüm önerilerimizi biraz daha vatandaşlarımıza ulaştırabilirsek 2023 yılında ya da daha önce yapılacak olan bir erken seçimde 1'inci parti olarak çıkacağına gönülden inanıyorum. Bunun olması içinde kendim ve çalışma arkadaşlarım ile beraber elimden geleni yapıyorum. Zaten Genel başkanımızda şu anda Türkiye'de en çok çalışan, en çok sahada koşan ve iktidara gelmek için en çok mücadele eden lider konumunda. Bir kadın olarak çok yüksek bir düzeyde emek sarf ediyor. Ben onun bu şekilde çalışmasının artık vicdanının ülkenin bu şekilde gitmesine tahammül edememesinden kaynaklandığını düşünüyorum. O yüzden bize büyük bir örnek oluyor. Bizlerde gittiğimiz yerlerde genel başkanımızın bu çalışmalarına açıkçası ayak uydurmaya çalışıyoruz. Bunların neticesinde seçimler 2023 yılında da olsa İYİ Parti seçimden muhtemelen 1'nci parti olarak çıkacaktır. Mevcut sistemde de sayın genel başkanımızın Cumhurbaşkanı olması gerektiğine inanıyorum ama illa Cumhurbaşkanı olacak diye de parti olarak siyasetin önünü de tıkamayız. Önümüzdeki dönemde bu oturulup değerlendirilir. Ülkemize faydası olacaksa-ki öyle olduğunu düşünüyoruz sayın Genel Başkanımızın Cumhurbaşkanı olmasının gerektiğini düşünüyorum ama bazen fedakarlık edilmesi gerekiyorsa da İYİ Parti ülkemizin geleceği için, vatandaşımızın menfaati için bu fedakarlığı gösterecek olgunluktadır.

 

 

"Hükümet ne yaparsa yapsın ekonomik tablo düzelmiyor ve düzelmeyecektir de"

 

Türkiye'de bazı çevreler Türkiye'nin temel sorununun ekonomi olarak değerlendirilmesine rağmen aslında sorunun siyasi olduğunu ifade ediyorlar. Siz bu görüşe katılıyor musunuz? Eğer katılıyorsanız çözüm yolları hakkında neler önerebilirsiniz?

 

Türkiye'de ekonominin kötü olması bir sonuçtur. Bu sonuç nasıl oluştu? Siyaset kurumu yapılan anayasa oylamasıyla yeni bir sisteme yani Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçti. Ben bunu "tek adam" sistemi olarak değerlendiriyorum. Bütün kararların dar bir kadro ile alındığı, katılımcı bir yapının olmadığı bir sistem. Örnek verecek olursam bir toplum kesiminin problemi var. Mecliste muhalefet bununla ilgili önerge veriyor, onu o gün AK Parti hükümeti ret veriyor ama aradan belli bir zaman geçtikten sonra bu sefer aynı öneriyi kendileri veriyor. Bu kadar egoist bir siyaset anlayışı olabilir mi? Ülkemizde maalesef adalet sistemi de siyasi iktidarların gösterdiği istikamete göre çalışıyor. Tamamen böyle dersek hukukçulara haksızlık olur ama bu yüzden hukuk sistemimizin ciddi bir yara aldığını görüyoruz. Bunun en büyük sebebi 2010 yılında yapılan anayasa değişikliğinin bugün karşımıza çıkan tezahürüdür. Ekonomik sıkıntılar parlamenter sistemde bu kadar hissedilmiyordu. Ekonomik sıkıntılar vardı ama bu kadar değildi. Parlamenter sistemde uzlaşı zemini biraz daha oluşturulabiliyordu. 2018 yılında yapılan seçimlerden sonra başkanlık sistemiyle yönetilmeye başlayınca keyfi bakanlar kurulu atandı. Sayın Cumhurbaşkanı damadını ekonomiden sorumlu bakan yaptı. Muhalefet buna sürekli itiraz etti. Özellikle genel başkanımız ironi yaparak sürekli bu durumu gündemde tuttu. Sonucu ise hepimiz biliyoruz. Demek ki keyfi kararlarla bu işler yürümüyormuş. İşte biz liyakat derken, istişare derken  buna işaret ediyoruz. Eğer doğru kararlar alınsaydı son iki ayda iki kere merkez bankası başkanı, ekonomiden sorumlu  bakan değişir miydi? Değişmezdi. Maalesef sistemin tanıdığı imkanlardan dolayı keyfi şekilde alınan kararlar yüzünden ekonomideki aktörler mevcut hükümetin  aldığı kararlara güvenmiyor. O yüzden hükümet ne yaparsa yapsın ekonomik tablo düzelmiyor ve düzelmeyecektir de.  Bu hükümet gitmediği sürece Türkiye'ye rahat yüzü yok. Mutlaka gitmesi lazım. Bu keyfi kararların durması lazım. Ekonomiyi bilenlere o bilgiyi o sorumluluğu taşıyabilecek olanlara verilmesi gerekir. Şimdi siz bir yatırımcı olsanız iç ya da dış. Böyle bir ülkenin ekonomisine güvenerek yatırım yapar mısınız? İstihdam sağlar mısınız? O zaman herkes bencilleşir ve kendini koruma refleksine girer. Dövize hücum eder. Şu anda şirketlerin, holdinglerin, firmaların ve vatandaşların bankalarda bekleyen döviz üzerinden parası 230 milyar dolar civarında. Şu anda bu rakamın yarısı merkez bankasının rezerv olarak elinde olsa Türkiye bugün güllük gülistanlık olurdu.

 

 

"Ülke insanı son 2 ay içinde yüzde 33 oranında fakirleşti"

 

128 Milyar Dolar konusuna gelince; Hükümet, piyasada dövizi dengeleme adına bunları piyasaya sürerek bozdurduğunu anlatan açıklamalar yapıyor. Peki bu dövizler ne zaman bozduruldu? O zaman kur ne kadardı? 6 lira 25 kuruş'tu... Bugün nereye geldik? 8 ya da 8,5 lira... Demek ki bu politika başarılı olmamış. Demek ki sen birilerine bu dövizleri ucuza ama bilerek ama bilmeyerek verdin. Bunu bilemiyoruz. aradaki 2 -2,5 liralık fark ise birilerini zengin etti. Kimler etti? Kimlere verildi? Eğer ekonomiye güven olsaydı siz dövizi bu şekilde -piyasayı beslesin- diye sunduğunuz zaman dövizi tutabilirdiniz. Tutamayınca ülkemizin borçları TL bazında yükseldi. İnsanlar yüzde 33 oranında fakirleşti. Tüm bunlar son 2 ya da 2,5 ay içinde oldu. Bu durum kullandığımız ürünlerin, gıda maddelerinin hatta ihtiyaç maddelerinin önümüzdeki günlerde iyice zamlanacağını gösteriyor. Hükümet, döviz rezervlerini erittiği ve yedek akçelerini de bitirdiği için tahmin ediyorum ithalatta da hammadde gibi sorunlarımız var. Reel sektörün temsilcileri ile görüştüğümüzde bu sıkıntılara da dikkat çekiyorlar. Bunda elbette pandeminin de etkisi var. Hükümet, pandemi süreci gelmeden ekonomiyi doğru düzgün bir şekilde yönetseydi. Söz konusu rezervleri rasyonel bir şekilde kullansaydı hem pandemi sürecinde vatandaşlarımız bu kadar sıkıntı çekmez hem de ekonominin dengeleri bu kadar bozulmazdı. Salgın süreci başlamadan önce de ekonominin dengeleri bozulmaya başlamıştı. Partimiz kurulduğu günden beri bunları kamuoyuna anlatıyorduk.

 

 

"Salgınla ilgili kuralların uygulanması yönünde de hükümet yanlış yoldadır"

 

Başta genel başkanımız olmak üzere bu konuda alınması gereken gerçekçi tedbirler noktasında bir çok siyasetçi görüşlerini bildirdi. Fakat bu görüşler ve bilimsel gerçekler hükümet tarafından kabul görmedi. Özellikle İktidar partisi ve küçük ortağı kongrelerini kalabalıklar ve şatafat içersinde, gösterişler içinde sundu hatta Ak Parti Bolu İl Başkanının kongreye "şu kadar kişiyle gidiyoruz" şeklindeki açıklamalarına karşılık onları uyarmış ve hastalığın yayılma boyutu açısından bu açıklamasının yanlış olduğunu yerel basın aracılığıyla ifade etmiştim. Ak Parti yöneticilerinin çoğu benim duyduğum kadarıyla bu Covid hastalığına yakalandılar. Durumları nedir? Bilemiyorum. Allah'tan hepsine şifa diliyorum. Sonuçta hepsi bizim vatanımızın insanları... Bilimsel gerçekleri dışlayıp, -siyaseten hala güçlüyüm- mesajı verilmek için yapılan kongreler 81 ilde bu hastalığın daha fazla yayılmasına neden oldu. Ekonominin aslında canlanacağı bir dönemde bizler yeniden kapanmalara gitmek zorunda kaldık. Bir sürü insan işsiz ve aşsız kaldı. Bir sürü işletme kapanmak zorunda kaldı. Ramazanı ve bayramı nasıl geçireceğini kara kara düşünür bir konuma getirildi. Yapılan yardımlar var ama herkesin kendi kazanıp kendi içmesi gerekir. Bana yapılan yardım sayısının artması yüzünden hiç kimse hava atmasın. "Türkiye'de yardım alacak hiç kimse kalmadı" diye hükümetin açıklama yapması gerekir. Hükümetin; "Öyle bir sistem getirdik ki artık hiç kimseye yardım etme gereği duyulmuyor çünkü herkes kazanıyor , herkes kendi ihtiyacını üretebiliyor" demesi gerekiyor. İmkan sağlanacak, iş sahası yaratılacak, insanlar çalışacak ama bir takım sebeplerden dolayı vatandaşın başına sıkıntılar gelmiştir, sosyal devlet anlayışı gereği hükümetler, vatandaşına yardım ederler ama bugünkü gibi büyük oranlarda yardım olmaz. Aile bir felaket yaşamıştır ya da sağlık sorunları vardır eyvallah ama hükümet olarak sen toplumun üçte birini neredeyse yardıma muhtaç hale getirmişsin. Hükümet olarak bununla mı övünüyorsun? 20 yılda geldiğin nokta bu mu? Sadaka ekonomisi ile artık bir yere varılamaz. Artık vatandaş uyandı. Bunu sahada yaptığımız çalışmalarda görebiliyoruz.

 

 

"Anayasa konusunda bizim tavrımız net"

 

Sizce Türkiye'nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var mı? Varsa hangi şartlar altında yapılması gerekir?

 

Anayasamızda değişmesi gereken yani tadilat görmesi gereken konular var. Özellikle başkanlık sisteminin bize getirdiği olayın düzeltilmesi lazım. Demokrasilerin denge unsuru olan Anayasa Mahkemesinin, Yargıtay'ın, Sayıştay'ın, Danıştay'ın yapılarının ve onların üyelerinin seçilmesiyle ilgili olarak getirilen bugünkü düzen bence yanlıştır. Bu konuda muhalefetin de görüşlerinin etkili bir şekilde yansıtılacağı ve temsil edilmesi anlamında bir sistem değişikliğine ihtiyaç vardır. Adaleti sağlamak istiyorsak bu kurumların daha fazla katılımcı olması gerekir. Hatta muhalefetten gönderilen üyelerin daha fazla olması lazım. Dolayısıyla böyle bir ihtiyaç o alanda var. Geniş toplum kesimlerinin sorunlarını çözme anlamında başka alanlarda da değişikliğe ihtiyaç var ama  sıfırdan anayasa yapma gibi bir girişimin ben doğru olduğunu düşünmüyorum. Böyle bir girişim çok zor bir konu. Ancak ihtilal dönemlerinde böyle bir şey olmuştur. Buna da gerek  yoktur . Bazı tadilatlarla toplumun ihtiyaçlarına göre bazı anayasal düzenlemeler yapılabilir. Ak Partinin bahse konu olan anayasa çalışmasını ben samimi bulmuyorum. Çünkü "Sen her gün muhalefeti vatandaşın gözü önünde şucu-bucu diye itibarsız göstermeye çalışacaksın, sonra da o muhalefetle anayasa çalışması yapmak isteyeceksin." Bir kere Sayın Cumhurbaşkanımızın ve hükümet temsilcilerinin dillerini değiştirmesi lazım. Toplumun yarısının ötekileştirilmesini ve toplumun yarısının diğer yarısıyla kavga edermiş gibi gösterilmesini ben doğru bulmuyorum. Toplumu kamplaştırmayla bir yere varamayız. Bence hükümet yaptığı hizmetlerle ve vereceği müjdelerle oyunu artırmaya bakmalı. Anayasa konusunda bizim tavrımız net. Eğer samimiyetle bir anayasa çalışması içersinde olunursa bizde içinde oluruz. Mesela biz güçlendirilmiş parlamenter sistemi savunuyoruz. Bu konuda bence hükümetin geleceği nokta şudur; "Bu sistemle yeniden başa gelemeyeceğini görüyor. Anayasa değişikliği kılıfı altında kendisini yine iktidara taşıyacak bir sistemi anayasa değişikliği paketi içerisine sokabileceğini düşünüyor. Bu şekilde yeniden iktidara gelmeyi planlıyor ama deniz bitti ... kum göründü... kara göründü...   Çünkü İYİ Parti ülkemizin üzerine bir güneş gibi doğdu. Artık Ak Partinin bir daha iktidar olma şansı yok. Vatandaşımız biraz daha gayret etsin ve dayansın. Biraz daha sesini çıkarsın. Abbas artık yolcu ve bu iş bitti. Final cümlesi olarak bir şey söylemem gerekirse söyleyeceğim tek bir şey var; Güle Güle..."

 

  


 




HABERE YORUM YAZIN

DİĞER SİYASET HABERLERİ
Fazilet Tekman
Köşe Yazarları
Burç Yorumları