‘’Bana Ne Yazdan Bahardan
Bana Ne Borandan Kardan
Aşağıdan Yukarıdan
Yolun Sonu Görünüyor ‘’
Eminönü’nde oturmuş çayımı yudumlarken bu türküye kulak misafiri oldum.
Dönüp baktım, Beyaz sakallı, nur yüzlü, sazı omuzunda yaşlı bir adam.
Belli ki, söylediği türküler ekmek parası olmuş..
Dinleyene söylüyor ..Dinlemeyen zaten aldırmıyor.
O da zaten buna aldırmıyor. Bildiği ne kadar güzel türkü varsa söylüyor. Kimseyi rahatsız etmeden, bir şey istemeden.
Baktığımı gördü dervişçe bir selam verdi.
Deli gönül. Deli gönlü gördü..
‘’Hu dedim’’ içimden derviş selamıydı istenilen.
İşaret ettim ‘’gel hele dayı’’ dedim.
Geldi.
Dedim, dayı kimsin
Dedi, Ozan dervişim
Dedim, memleket nere?
Dedi, Sivaslı bir garibim
Dedim dayım sağ olasın..
Şu İstanbul’a yar olasın.
Türkçe Türkülerinle var olasın..
Halk ozanı veya âşık, Anadolu'da toplumun öncüsü olmuş bir gelenek, halka mal olmuş bir kültürdür. Yaşamını halkla birlikte idame ettiren ozan, sazıyla sözüyle halkın sesidir.
Toplumdaki olumlu ya da olumsuz gelişmeler, ozanın sazına, sözüne ve sesine konu olur.
Ozanlık geleneğinde doğa sevgisi vardır, halk sevgisi vardır, vatan sevgisi vardır, hak sevgisi vardır. . Halkın bağrından kopar ve temsil ettiği toplumun sorunlarını, mesajlarını sazıyla anlatır.
Ama tüm halk ozanlarımızın buluştuğu yer, halkın gönlüdür.
İstanbul’un göbeğinde kendini’ ’Garip Ozan’ olarak tanıtan bu yüreği koca insan, bana beni hatırlattı.
İstanbul geceleri başkalarının olsun.
İstanbul’un gündüzü yetti bana.