120x600

Alemdar inşaat

29-01-2018 Şenol SAK
Şenol SAK

Şenol SAK

"SIRADIŞI YAŞAMLARIYLA RENGİN USTALARI–1”

SIRADIŞI YAŞAMLARIYLA RENGİN USTALARI–1

 

Fikret MUALLA 

 

Sanatçı kişiliklerin, toplumun diğer katmanlarında yaşayan insanlardan oldukça farklı yaşantılara sahip oldukları doğrudur. Özellikle de Ressamlar bunun başını çeker. Gerek ülkemizde ve gerekse de batıda yaşamış olan pek çok örnekte bunu açıklıkla görebiliriz. Bu da, işin doğasından kaynaklanan yaratı-keşif sürecinin yaşama bir yansımasıdır adeta. Bende burada yer alan köşemde yazacağım bir dizi makale ile, resim sanatı tarihinde yer almış sıra dışı yaşantıları ile dikkat çeken yabancı ve yerli birkaç ressamın ilginç yaşam öyküsünü farklı bir anlatımla aktarmaya çalışacağım. Bu, yazı dizisinin ilkinde ise, uluslararası ölçekteki en tanınmış Türk ressamı olan ve hayli fırtınalı bir yaşam süren, “Fikret MUALLA”yı tanıtmaya çalışacağım sizlere…

 

        Fikret MUALLA, 1903 yılında Emine Nevber Hanım ve Ekrem Bey’in çocuğu olarak, İstanbul’un Moda semtinde dünyaya gelmiştir.  Kız çocuk beklentisi içerisindeki aile ismini Mualla olarak belirlediğinden, sonradan da bunu değiştirmek içlerine sinmemiş, babasının Tevfik Fikret’e olan hayranlığından dolayı da Fikret adı eklenerek, ismi Mustafa Fikret MUALLA olarak koyulmuştur. Babasının üst düzey bir Osmanlı memuru oluşundan dolayı kısmen varlıklı bir çocukluk yaşamıştır. Ancak bu çok sürmeyecektir.  Henüz 12 yaşındayken 1915’te çok sevdiği futbol oyunu esnasında ayak bileği kırılmış ve bu olay belki de onun tüm yaşamında kötü bir şekilde etkileri olacak olaylar dizisinin başlangıcı olacaktır. (Frida’nın benzer kazası kadar olmasa da, bana göre arada benzerlikte yok değildir). Ayağı alçıya alınıp tedavi edilse de bu, sonraki yaşamında yürüyüşündeki aksamasını engelleyememiştir. Artık, koşup dilediği gibi bedenini kullanamayan Mualla, zamanla kendisinin ve babasının yönlendirmesiyle başka meşguliyetler arayışına girmişti. İyi bir eğitim alması için Saint Joseph ve Mekteb-i Sultani’ye (Galatasaray)’a verilmişti.  Talihsizlikler zinciri 2 yıl sonra tüm ailenin İspanyol gribine yakalanması ve sonucunda annesi ile büyükannesini kaybetmesine yol açmıştı. Üstelik, onlara da bu hastalığı bulaştırmaktan kendini sorumlu tutarak yaşamı boyunca bunun pişmanlığıyla yaşayacaktır.. Babası kısa sürede yeni bir kadınla hayatını birleştirmiş, fakat ilerleyen zamanda bunu kabullenemeyen Fikret Mualla ile büyük sürtüşmeler yaşamış ve bu olay genç Fikret’i ilk Bakırköy akıl hastanesi tecrübesi ile baş başa bırakmıştır. Sonraki yıllarda da zaten gerek İstanbul’da, gerekse Berlin ve Paris’te de sık sık düşecekti akıl hastahanelerine…

 

    Fikret Mualla’nın durumu karşısında, babası onu daha henüz 17 yaşında Lise’yi bitirmeden 1920’de mühendislik eğitimi alması için İsviçre-ZURICH’e göndermişti. Yaşamında hiçbir zaman Mühendislik gibi bir mesleği düşlemeyen Fikret Mualla, nispeten ekonomik olarak rahat koşulların da desteğiyle Zurich günlerinde eğlence dünyasına giriş yapmış ve yaşamını dramatik bir şekilde adeta sarmalayacak olan ilk içki deneyimlerini de burada edinmiştir. Zürih günleri ona ayrıca Resim ile tanıştırmış, sanat camiasıyla da bir aşinalığı olmuştu.  Zor günler geçiren Orta Avrupa’da birinci dünya savaşının da çalkantılarına kapılan Mualla, Zürih’ten ayrılıp bir dönem Münih Güzel Sanatlar Akademisi’nde afiş ve desinatörlük, 1921’de de Berlin Güzel Sanatlar Akademisi’nde resim eğitimi alarak Paris’e geçmiştir.

 

       Birkaç yıl geçirdiği Avrupa’dan, iyi derecede Almanca ve Fransızcası ile, geçim sıkıntısı nedeniyle İstanbul’a dönmek zorunda kalır genç Mualla. Operalara kostümler, çeşitli kitap, gazete ve dergilere illüstrasyonlar çizer. Burada kurduğu dostlukların ilerlemesi sonucunda Galatasaray Lisesi’nde resim dersleri vermeye başlar. Bu dönemlerde sanatçının edebiyata olan ilgisini de görmek mümkündür. 1932 yılında yayınlanan “Schiller-Hayatı ve Eserleri” adlı kitabı ve 1938 yılında Ses Dergisi’nde yayınlanan “Masal” ve “Üsera Karargahı” adlı hikayeleri Mualla’nın edebiyat alanında verdiği eserlerdir. Soyadı kanunuyla “SAYGI” soyadını almıştır.

 

Entelektüel kesimle daha yakın olabilmek için Beyoğlu’na taşınır. Opera sanatçısı Semiha Berksoy’a ilgi duyar. Ancak pek karşılık bulamaz. Beyoğlu’ndaki birkaç kitapçıda sergiler açar.  Ancak ilgi umduğu gibi olmaz. Güvenceli olur düşüncesiyle resim öğretmenliğine başvurarak Ayvalık Ortaokulu’na tayini çıksa da, orada çalışmayı kendine yakıştıramaz.  Ne de olsa emsali bile olmayanlar, İstanbul’da burjuva hayatı yaşamakta ve Akademi gibi sanat kurumlarında rahatlıkla iş bulabilmektedir.

 

      Fikret Mualla, çeşitli zorluklar ve çalkantılarla geçen bu dönem sonunda tekrar bir dizi polisiye ve adli sorunlar yaşar.  Ruhsal durumu bozulur. Sonuçta tekrar Bakırköy yolu görünmüştür ona.  İlginç bir şekilde oda arkadaşı da Neyzen Tevfik’tir. Ondaki edebiyat ve şiir sevgisinin de Neyzen’den geldiği söylenegelir…

 

      1938’de babasının ölümünden sonra kendisine kalan 5000 Lira mirası fırsat olarak değerlendiren Mualla soluğu Paris’te alır.  Ne de olsa yaşadığı bu son talihsiz olaylardan sonra, artık memleketinde ressam olarak kendini kabul ettirmesi olanaksızdır…

 

      Ancak Paris’teki ilk yılları içerisinde, 2. Dünya Savaşı’nın da getirdiği ağır savaş koşullarıyla ekonomik zorluklar sağlığını ve ruhsal durumunu iyice bozdu. Fazla da resim satamıyordu.  Ancak sanatından da ödün vermiyor, bildiği dilediği gibi resimler yapıyordu. Henri Matisse’in ve Toulouse-Lautrec’in renksel etkileri vardı eserlerinde.  Konuları daha çok, daima uğrak yeri olan barlar ve eğlence dünyasını yansıtan figürler, çalgıcılar, kadın ve çocuk portreleri, hayvan figürleri, natürmortlar şeklindeydi.  Zaman zaman değişik boyutlarda tual eserler üretse de, çalışmaları daha çok kağıt üzerine yaptığı desenler ve guaj çalışmalardı.  Ne de olsa bunları çabucak üretip, parası olmadığında yiyecek ve özellikle bir kaç şişe şarapla değişebiliyordu…

 

      Çeşitli zorluklarla geçen birkaç yılın ardından, 1950’li yıllara gelindiğinde Paris gibi resim sanatının başkenti olan bir şehirde tanınmaya ve kendini kabul ettirmeye başlamıştı. Mualla ismini de artık Fransızca-laştırarak “Moualla”olarak kullanıyordu.  Ancak sağlık ve ruhsal sorunları da bir türlü peşini bırakmıyordu.  Hatta savaş yılları ve sonrasında, Almanca bilmesinden de kaynaklı olarak zaman zaman Alman ajanı ve muhbiri olduğu suçlamalarıyla karşı karşıya kalmış, birkaç polisiye macerası da olmuştu.  Bu süreçte tekrar çeşitli ruhsal bunalımlarından kaynaklı akıl hastanesi dönemleri yaşadı. Ancak Paris’teki bu son senelerinde, eşi varlıklı ve nüfuz sahibi bir milletvekili olan Sanat Koleksiyoneri Madame Anglés’in himayesine girdi çaresizce.  Mualla bu yıllarda, nispeten daha rahat bir dönem yaşasa da, 1962 de Montmartre’de düşerek sol tarafı iyice kötürüm olmuştur.  Çaresizdir ve artık rahat yürüyememektedir.  Hiç istemese de, artık Paris’te yaşaması olanaksızdır.  Anglés çifti onu Güney Fransa’da Marsilya yakınlarındaki “Reillanne” köyünde bir bakıcı eşliğinde yaşamaya ikna etti. Sağlığı nispeten düzelen Fikret MUALLA, burada bulunduğu beş yıl içerisinde, yeniden çalışmaya başladı ve düzenli eserler üretti. Ürettiklerini ise kendisine bu imkânları sağlayan Madame Anglés’e vermekteydi. İçki ve diğer kötü alışkanlıklar yasaktı, Sağlıklı beslenme ve bakıcı ilgisi sayesinde kendini toparlayan Mualla’nın hayatı tam düzene girdi deniyor iken bu durum yaşamının son yılında tersine döndü. Madam ile de sorunlar baş gösterdi.  İçki, tekrar onu hâkimiyetine almış ve sağlığını da bozmuştu.  1967 yılında, iyice kötüleşen sağlığı onu, önce hastaneye, sonrasında da kimsesizler evi ‘ne düşürdü ve orada vefat etti.  Kimsesizler mezarlığına gömüldü.

 

         Fikret Mualla Saygı’nın naaşı, eski öğrencisi Emel Korutürk’ün isteği ve dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün temaslarıyla, 1974 yılında Türkiye’ye getirilmiş ve vasiyetindeki gibi Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilmiştir…

 

Sanatla kalın…

 

 

 

 

 

 

 

 


www.boluobjektif.com'da yer alan köşe yazarlarının yazıları kendi görüşleridir. Yazdıkları köşe yazılarından dolayı www.boluobjektif.com sorumlu tutulamaz.



Şenol SAK Diğer Yazıları
Fazilet Tekman
Köşe Yazarları
Burç Yorumları