
Ekrem ASMA
İLKELLİĞİN BATAKLIĞINDA – 2 – - Gezi ‘ den Kalanlar -
İLKELLİĞİN BATAKLIĞINDA – 2 – - Gezi ‘ den Kalanlar -
“ bir safa bahşedelim gel şu dil-i nâşâde
gidelim serv-i revanım yürü sadabâd'e “ Nedim…
Bu yazı başka türlü yazılabilirdi… Belki yazmaya bile gerek kalmaz , sadece Nedim ‘in şiirini keyifle hep birlikte okuyup gülümserdik. Canımız sıkıldığında, neşemizi artırmak için , keyifle , “ gel şu neşesiz gönüle bir sefa verelim, yürü selvi boylum gidelim sadabad’ a “ şakasıyla Türkiye ‘ nin ilk sivil itaatsizlik eylemini geze geze konuşabilirdik…
Oysa , bugünlerde yine acıyı, kanı , nefreti konuşuyoruz ve kendi payımıza “ kazanç “ hasım gördüklerimize “ zarar “ hesabı içinde bataklıkta debeleniyoruz. Gezi parkı eylemleri sırasında hayatını kaybeden bir çocuk üzerinden planlanan saldırının kanları sıçrıyor üzerimize… Güpe gündüz adliyede rehin alma eyleminin üzerimize yarattığı güvenlik şoklarını, şehit savcımızın acısını, dizayn verme ve kaos senaryolarını… Neşesiz gönüllerimiz karardıkça kararıyor. Ama dediğim gibi her şey başka türlü olabilirdi…
Her şeyin başka türlüsünün mümkün olabileceğini anlamak için Gezi Olaylarını en başından olduğu gibi, bütün yönleri ve sebepleri ile sadece anlamak kaygısıyla bakmak gerekiyor… “Dar düşüncelerimize, savunma” ve “ karşı tarafın düşüncelerini çürütmek amacıyla koz arama” hastalığından kurtulmadıkça ne olan biteni anlayabiliriz ne de bizi daha mutlu edecek bir alternatif düşünebiliriz… Şu an olduğu gibi ilkelliğimizin bataklığında , birbirimize bağıra bağıra, birbirimizin üzerine basıp yükselmeye çalışarak hep birlikte batarız…
Bugünden , Gezi Olaylarına baktığım da – ilk etapta - geriye kalanlar, hafızama kazınanlar maalesef sadece karşılıklı hakaretler… Bir yanda karşı tarafa “ Çapulcu” , “ Gezi Zekalı” “ Hain” diyenler ; diğer tarafta karşı tarafa , “ ak koyunlar, ak itler, g.t kılları” diyenler…
Hepimiz ilkelliğimizin, sorunlara , olaylara makul ve çözüm eksenli bakamamanın ve savunma iç güdüsüyle saldırganlaşmanın bedelini ödüyor ve ödetiyoruz aslında …
Ben ülkemin insanlarına baktığımda ne çapulcu, gezi zekalı ne de ak koyun , g.t kılları görüyorum… Bunalmış , yorulmuş, huzursuz ve çıkış bulabilme amacıyla suçu karşısındakine atan mutsuz insanlar görüyorum sadece… Bir de olayları tek yanlı ele alan , gerçeğin bir parçasını söylerken , diğer kısmını ıskalayan ya da saklayan insanlar…
“ İnsan yaşadığı yere benzer , O yerin suyuna, o yerin toprağına “ diye Edip Cansever’in dizeleri ile bitirmek en iyisi bu başka türlü yaşanması ve yazılması gereken Gezi Olayları yazısını… Gezi ‘ mize devam edeceğiz… Yeni yazımızda görüşüne kadar ; yalanda olsa bir anlığına : Bir safa bahşedelim gel şu dil-i nâşâde
gidelim serv-i revanım yürü sadabâd'e …