120x600

Alemdar inşaat

19-12-2019 BOLU

Eşinin bileziklerini satarak başladığı iş hayatında zirveye çıkmıştı

Mehmet Şerafettin Erbayram 2015 yılında Bolu Objektif dergisine konuk olmuş ve iş hayatıyla ilgili çok önemli açıklamalar yapmıştı. Merhum Mehmet Şerafettin Erbayram anısına 4 yıl önce yaptığımız röportajı yeniden yayınlıyoruz…

Eşinin bileziklerini satarak başladığı iş hayatında zirveye çıkmıştı
Bİ tur

Bolu Kalite Yem AŞ. Genel Koordinatörü Mehmet Şerafettin Erbayram eşinin bileziklerini satarak başladığı iş hayatında bugün zirveye çıkmanın haklı gururunu yaşıyor. İş yaşamının yanı sıra eğitim alanında yaptığı çalışmalarla da dikkat çeken Erbayram filmlere konu olacak başarı öyküsünün tüm ayrıntılarını Bolu Objektif dergisine anlattı.

 

Bolu'nun önde gelen işadamlarından Şerafettin Erbayram başarının sırrını "İyi etüt, sağlam bilgi ve risk almak" olarak açıkladı. Ticaret’in hayatın bir parçası olduğunu söyleyen Erbayram; " Siz iyi bir esnaf, iyi bir ticaret erbabı olur sosyal yanınızı da işin bir kenarına koyarak eğitici olursanız bu büyük bir anlam ifade eder" dedi.

 

 

Şerafettin Bey sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

 

 

1937 yılında Bolu'da doğdum. İlk ve Orta Okulu Bolu'da okuduktan sonra Lise tahsilimi 1956 yılında Bursa'da tamamladım. Bursa Ziraat Okulu mezunuyum. Bursa'daki Ziraat Meslek lisesi çok verimli bir okuldu. Her türlü iklime uygun bir okuldu. Çok güzel bir eğitim aldık. Bugünkü en iyi fakültelerde bile o günkü meslek okullarının eğitimi yok.1950 ile 1960 yılları arasındaki mezunlar hep iş hayatına atılmışlardır. Çünkü okulumuzun eğitimi çok iyiydi. Askerden sonra ben Almanya'ya gittim. Nürtingen'de Ziraat Mühendisliği eğitimini tamamladım. Almanya bana ayrı bir heyecan getirdi. Çünkü orada büyük bir Avrupa okulunda ufuk açıcı dersler vardı. İster istemez bu durum sizi bir yere yani eyleme yönlendiriyor. Oradan çıkan kişiler 'ben yaparım', 'ben artık eğitildim' şeklinde düşünüyor. Bu onlara büyük bir cesaret veriyor. Ben bu cesareti tattım. Nedense ben aşırı bir Bolu sevdalısıyım. Gerek Bursa'da gerekse Almanya'daki okul sırasında 'Ben Bolu'ya ben ne yapabilirim?', 'Bolu nasıl Tarımda, Sanayide kalkınır?' diye hayaller kurardım.'Hayal' kelimesinin Türkçesi vizyon demektir. Bir Vizyona sahip olmak istedim ve bunun sonucu olarak döndüğümde Alman Bayer firmasında bugünkü adı iletişim olan neşriyat müdürü oldum. İstanbul'da 4 yıl zor durdum. Eğitimim masada oturmama müsaade etmedi. Sahaya çıkmam gerektiğine kanaat getirdim. Herkesin imrendiği Bayer firmasını terk ederek Bolu'yu kalkındırmaya geldim.

 

"Bugünkü konumuma tırnaklarımla kaza kaza geldim"

 

1972 yılından itibaren kendi yolumda bir şeyler aramaya başladım. Ticaret atıldım. Burada şunu hemen söylemek isterim. Bugün Üniversitede ve Elginkan vakfının düzenlemiş olduğu kariyer günlerine gittiğimde öğrencilerle sohbet ettiğimde şunu fark ediyorum. Öğrencilerde sabır unsurunu az görüyorum. Okuldan çıkar çıkmaz hemen başarı ödülü istiyorlar. Önce mesleğinizi en ince noktasına kadar öğreneceksiniz ve riske gireceksiniz. Olmazı olur riskine gireceksiniz. İşte ben bu riski yaptım. Eşimden müsaade alarak 16 tane bileziğini bozdurarak iş hayatına atıldım. Çünkü benim aileden gelen bir birikimim yoktu. Ben bugünkü konumuma tırnaklarımla kaza kaza geldim. O yüzden önce eğitileceksin. Sonra etüt yapacaksın, sonra koşacaksın ondan sonra risk zaten azalmaya başlıyor zaten.

 

 

 

"Ticaret aslında hayatın bir parçasıdır"

 

Almanya'da fuarlara gitmeye alışmıştım. Bir tarım fuarına gittim ve orada bir bavul dolusu broşür topladım. Sonra okula girdim. Okulda broşürdeki konu ders oldu. Ben broşürdeki konuyu açtım okuyorum orada Almanlardan birinin 'sen bunu nereden aldın bak bu çok iyiymiş' dediğini duydum. Yani orada bir Alman'ın ilgisini çekmeyen bir kitap benim ilgimi çekmiş ben onu okuma arzusuna gelmişim. Tamamen bu durum kendini verebilme mesesidir. Ticaret hiç bir zaman yanlış bir iş değildir. Ticaret aslında hayatın bir parçasıdır. Bunu yanlış telaffuz edenler olabilir. Siz iyi bir esnaf,iyi bir ticaret erbabı olur sosyal yanınızı da işin bir kenarına koyarak eğitici olursanız bu büyük bir anlam ifade eder.Ben hindi'den önce şöyle bir söz söyledim.Bolu'nun tarımsal gücü belli.40 km. boyu 15-20 km. eni olan bir ovada oturuyoruz.Burada ne olabilir? Ben bir kaç dükkan açarken 'bunlar  burada satılır' diye bazı konuları kaleme almıştım. Bunlar daha önce Bolu'da hiç olmamış şeylerdi. Ben bunları Bolu'ya getirerek satmak istiyordum. Güzel etüdü yapılmış faydalı bir şey bulduğunuz vakit size karşı anında müthiş bir güven duyuluyor.

 

"Rayiç fiyatlarla çok ciddi ticari bir gelir elde ettim"

 

Sebze tohumu satmayı arzu ettim. Bolu'daki eski ziraatçılara sordum 'ne satabiliriz?' diye. Bana 'yarım kilo şundan al', 'yarım kilo bundan al' diye tavsiyelerde bulundular.'Nereden alacağız?' dediğimde bana Balıkesir araştırma enstitüsünden almamız gerektiğini söylediler. 1972 yılında Balıkesir'e gittik alacağımız şeyler kalmamasına rağmen hatır için 'aynı meslekteniz' diye verdiler. Çok mutlu oldum ama hesap ettim yol parası bile çıkmıyor buna rağmen O tohumlardan başlayarak dedim ki "bu iş tutar. Bolu'nun sebze tohumunu değiştireceğim."Senede 30-40 bin paket sebze tohumunu Bolululara aşıladım verdim ve insanlarımız bunu kullandılar. Eğer bugün fide meselesinden önce köylünün getirdiği salatalıklar düzgün çıkıyorsa benim eski tohumlar sayesindedir. Netice de etüt etmek ve etüdü eyleme dönüştürmek riske girmek hatta bazen telafisi zor riske de girmek lazımdır. Ben bu işi beceremeseydim. Bayer firmasına tekrar geri dönemezdim zaten beni de alamazlardı. O yüzden ben çok büyük bir risk aldığımızı düşünüyorum. Benim doğru önerilerim çevrede yankı yaptı. Rayiç fiyatlarla çok ciddi ticari bir gelir elde ettim. İlçelerde arkadaşlarım vardı. Başı sıkıldığı vakit çiftçiye "Sen Bolu'daki şeref abiye git bu işin doğrusunu o bilir derlerdi.'Ben o çiftçiye kaç liralık mal satarımda kazanırım' demek aklımın ucundan bile geçmedi.Hep acaba bu adama bu iş yarar mı? diye düşündüm. Benim felsefem budur. Bu felsefe bugün aynen devam ediyor.

 

"Yemeklik patates yerine tohumluk patates üretilmeli"

 

1972 yılında Türkiye'de ilk defa tohumluk patates üreticiler birliğini kurdum. Çok güzel eğitimler verdik. Türkiye'nin her tarafına Bolu tohumluk patates gönderir hale geldi. Burada Sayın Tevfik Türesin'i anmadan geçemeyeceğim. Bolu'ya beyaz et'i getiren ve yaygınlaştıran insan olarak ona bir gönül borcumuzun olduğunu düşünüyorum. Tüm bunların sonucunda Bol-Pat'ı kurduk. Gezmediğimiz ülke kalmadı en iyisini yapmaya çalıştık. Şimdi tohumluk patates Bolu'da yeniden gündeme gelmeye başladı. Onu ısrarla bekliyorum. Bu konuda kime ne görev düşerse herkes elinden geleni yapmalı. Bolu yemeklik patates yerine tohumluk patates üreten bir il idi onu tekrar aynı seviyeye getirmemiz lazım.

 

 

 

 

"Bu işler Türkiye'de böyle yürür"

 

Ben Bayer firmasını bırakıp Bolu'ya yeni döndüğümde Avrupa'da Kanatlı sektörüne yeni giriliyordu.10 katlı binalar yapıyorlardı. Ben Bolu'ya gelirken dokümanı fazla getirmiştim. Dolayısıyla herkes benden kümes nasıl yapılır? gibi bilgileri sormaya başladık. O esnada bir Yem fabrikası kurma fikri gelişti. Rahmetli Yavuz Kınacıoğlu ile ortaklık kurdum.1980'li yıllarda yem fabrikası konusu başladı. Şu anda halen devam ediyor. Türkiye'de yanlış iş yapmamak için aşırı kuralcı yönümüz çok ağır basar. Dolayısıyla çevrede ve Türkiye'de iyi yem yapan, güvenilir bir fabrika olarak Bolu Kalite Yem Sanayi A.Ş.doğdu. Her türlü araştırmaya açık, Bilgiyi saklamayan bir işletme oluşturduk. Çünkü siz bilgiyi saklarsınız onlarda sizden bilgiyi saklamaya başlar. Zaman ilerledikçe fuarların etkisi de artmaya başladı. Yurtdışı fuarlara gitmeye hep özen gösterdik. Bazen derler ki "gittin geldin ne girdi cebine?" Yok arkadaş oradaki havayı teneffüs etmen lazım. Ben yem sektöründe uzun süre kaldım. Bu sektörde belli ölçüde pasif kaldığımı görüyorum. Bugüne baktığım vakit iyi ki öyle olmuşum diyorum. Çünkü yem sanayi daima önündekini finanse eden bir sanayidir. Veresiye alır geç öder. Sen parasız kalırsın o fabrika kurar. Bu işler Türkiye'de böyle yürür. Bunun yanlış olduğunu geç kabul ettim.

 

"Nedense Türkiye’de her yeni şeye herkes hayır diyor"

 

Benim her zaman yanımda konu dosyalarım vardır. Yapmasam da hep bir dosyam vardır. Herkes kendini yemini yapmaya başladıktan sonra "biz ne yapabiliriz" diye düşünmeye başladım. Uzun süre çiftçiliği ve süt ürünlerini etüt ettim. Süt ürünlerinin pazarlamasındaki zorlukları fark ettim. Sonra bir gün bir kongre oldu. İsmi "Kanatlı sektörün geleceği" idi. Uluslararası bir kongrede Hindiyi ön plana çıkardılar. Bunun peşine takıldık. İmkânları kullandık. Nitekim Avusturya'da bir arkadaşımız vardı. Hindi ile ilgili bir üretim tesisinde çalışmıştı. Üretim şefliği yapmıştı. Hemen onun yanına gittik. Hindi üretimi ile ilgili olarak sektörün geleceğini tartıştık. Sonuçta bu işe karar verdik. Nedense Türkiye’de her yeni şeye herkes hayır diyor. Müsaade alman için problemlerin oluyor. Hindi eti konusunda hiç bir bilgisi olmayanlar sana fetva veriyor. Yani Türkiye'de bilgiye karşı ilgi biraz zayıf. Hindicilik yapmaya karar verdik. Yumurta ithalatı sorun oldu. Onun yumurtasını üretmek çok zor. Dünya'da bu yumurtayı üreten bir kaç ülke var. Bizde Üç ya da Beş bin adet yumurta alacağız.'Bize de alamazsın' dediler. O sırada Hürriyet gazetesi bizi manşetlerine taşıdı. Ben o gün hindiyi yılbaşı suçlusu olmaktan kurtarmakla ilgili sözümü söyledim. Hindi işine girerken herkes bana 'yapma etme, kimse bilmiyor, yemez, belli bir kesimin alerjisi var, yılbaşı, Hıristiyan âlemidir, dik duvara tırmanıyorsun, bu iş olmaz ' gibi sözlerle eleştirilerde bulundular.

 

 

"Eğer kendinize güveniyorsanız risk alacaksınız"

 

İyi etüt, Sağlam bilgi, risk almak benim önerilerim budur. Eğer kendinize güveniyorsanız risk alacaksınız. Günde 50 kilo et satmakla başladık. İstanbul'a gönderiyoruz gidiş geliş benzin parası çıkmıyor ama umut var. Bu aşamada Migros çok büyük bir kolaylık gösterdi.'Yeni bir ürün, piyasaya açalım' dedi bu çok hoşumuza gitti. Günde 50 kilo et derken günde 50 tane kesmeye başladık. Bugün günlük 5 bin kesiyoruz. Mevcut şartları içersinde en hijyenik ve otomasyona uygun çok özel bir tesise sahibiz.

 

"Sözleşmeli tarım Türkiye'yi kalkındırır"

 

Hindi Eti Türkiye'de bizim sayemizde belli bir noktaya geldi.4 firma varız. Şu anda % 30-35'le lider durumundayız. Benim Bolu'ya ne yapmalı? Araştırmalarım hiç durmuyor.2005 yılında kızımın doğumu için Amerika'ya gittik.3 ay Kaliforniya'da kaldım. Evde sıkıldığım zamanlarda marketleri dolaşırdım. Keçi sütü dikkatimi çekti. Eve gelip internete girdiğimde büsbütün hayretim daha fazla artmaya başladı.'Kırsal kesim kalkınsın köylü daha başka para kazansın' diye bir düşünce ürettik. Benim ana konum hayvancılık yani zootekni. Oradan verim yükseklik ıslahına geçtik. Çok güzel tekeler yetiştirdik. Kanada'dan sperm ithal ettik. Elimizde bir keçi potansiyeli olmaya başladı. Bunu duyanlar geldiler. Elimizdeki hayvanlar hem ıslah olsun hem de biraz çoğalsın diye ilk 2 yıl kimseye vermedik. Çatakta bir arkadaş çıktı geldi. İlla bana verin dedi. Bizde 24 tane verdik.'Elle sağmak yok. Sarım makinesi alacaksın' dedik.'Dürüst olacaksın inek sütü karıştırmayacaksın' dedik.'Biz sana teknik yardım yaparız. İstersen bizden yem alırsın' dedim ve seneye konuşmak üzere ayrıldık.1 yıl sonra geldi."Şeref bey ben bu işi yapmak istiyorum" dedi."Eğer sen benim sütümü alırsan ben 100 hayvana kadar çıkarım" dedi. İnek sütünün 1,5 katı kadar fiyat verdik.5 kilo bile süt varsa araba gidip aldı. İşte Türkiye'de tarımın odak noktası sözleşmeli tarım burada karşımıza çıktı. Benim Türkiye'de birçok konferanstaki konuşmamda iddia ettiğim nokta budur. Sözleşmeli tarım Türkiye'yi kalkındırır. Şimdi siz 10 tane keçi veriyorsunuz bir daha adamı aramıyorsunuz. Sütünü ne yapacak? Yemi nerden bulacak? Bende öyle değil.1,5 liraya sütünü alan, aybaşında parasını otomatik olarak çeken bir sistem var. O yüzden sözleşmeli tarım bu işin bel kemiğidir.

 

 

"İyi tarımın Bolu'da yaygınlaşması lazım"

 

Bugün eğer broiler hindicilik ayaktaysa sözleşmeliden kaynaklanıyor çünkü tavuğu ya da hindiyi kümese koymadan çıkarken eğer iyi bakmışsa ne kazanacağını biliyor. Hangi iş yerinde var bu? Yani işe başlayacaksın ne kazanacağını bileceksin. Sözleşmeli bir şekilde 60 aileye çıktık.5 bin civarımızda sürümüz vardı. Bu projemiz 3 ayaklıdır ayağının biri süt, ikincisi döl satmak, üçüncüsü damızlık. Bizim amacımız Bolu'yu damızlık merkezi yapmaktı. Nitekim geçen yıl öğrendim ki Bolu'dan dışarı 2000 hayvan satılmış. Bunlar görünmeyen kendi içersinde dönen konulardır. Bizim yukarıdaki çiftliğimizde 300 baş anaç hayvanımız var. Oradan yavrular olduğunda isteyenlere veriyoruz. İsteyenler birbirlerinden alıyorlar. Sütünü getirmezlerse darılmıyorum. En büyük arzularımdan biri Bolu hâlinin ürün çeşitliliğinin olması. Keçi peyniri olsun, keçi yağı olsun ama temiz olsun. İl tarım müdürlüğünün bu yüzden iyi kontroller yapması gerekiyor. Bolu hâlinin en önemli özelliği orada köylü kadınlarımızın sattığı ürünlerin gelirlerine erkeklerin dokunmamasıdır. İyi tarım dediğimiz yeni bir metot var. İnsan sağlığını düşünen, yanlış hareket etmeyen iyi tarımın Bolu'da yaygınlaşması için insanlarımızı yönlendirmemiz lazım. Migros firmasının da arzusuyla işletme olarak iyi tarım belgesi almak üzereyiz. Bununla ilgili tüm hazırlıklarımız bitti. İyi tarımı şu şekilde özetleyebiliriz. Temiz iş yapmak, antibiyotik kullanılmayacaksa kullanmamak, hormon kullanılmayacaksa kullanmamaktır. İyi tarım tüketiciyi korur ama onun yanında da işletmeninde sigortasıdır. O yüzden ben en iyi işi yapmak durumundayım.

 

 

Keçi sütü noktasında ülkemizin en tanınan firmalarının başında geliyorsunuz. Başarınızın sırrı nedir?

 

 

Biz keçi sütü ile keçi sütü ürünlerinin diğer süt ürünleriyle mukayeseni değişik istiyoruz. Güzel bir peynir lezzetinden ziyade inek sütüne alerjisi olan bebeklerin katıksız % 100 keçi sütünden içmeleri ve o peyniri yemeleri önemlidir. Çünkü dünyada da Türkiye'de de bebekler % 10 alerjik doğuyorlar. Bunun % 7 civarı inek sütüne alerjisi olan çocuklarda var. Türkiye'de bu tip konular çok kenarda kalmıştır. Biz o sektöre girdik ve o sektörde kalmak istiyorum. Dondurma da yaparsam keçi sütünden dondurma yapmak isterim. Bazı dondurma firmaları keçi sütünden dondurma yaptıklarını söylüyorlar ama O dondurmanın % 90'nı inek sütüdür. Bu dondurma o çocuğa dokunduğu için o çocuk o dondurmayı yiyemiyor. Hürriyet Gazetesinde bir yazar yazmıştı. İstanbul'da Çapa'da hastanede bir doktor çocuktaki alerjiyi görünce çocuğunuza keçi sütü bulabilir misiniz? Sözüne anında bize bir telefon geldi. Araba yola çıkarken hemen sütü koyduk. Kadıncağız bizim sütü eline almış ve feveran ediyor. Türkiye'de böyle işletmeler nerde var? Diyor. Bu tamamıyla bir tesadüfler zinciri. Gazetede konuyla ilgili bir yazı yazdı. Biz 1000 aileye 2 sene boyunca ücretsiz süt dağıttık. İşletmemizin zekâtı olsun diye. Bizden sonra çok süt üreten firmalar çıktı. Herkes bu işi yapabilir ama ben Bolu'yu düşünüyorum. Onun için keçi konusundaki çalışmalarımız tüm hızıyla devam ediyor.

 

İlerleyen günlerde 'Güzel köy yarışması' yapmak istiyorum

 

3 ay kaldığım Kaliforniya'da estetik ve güzel binalar gördüm. Niyeyse hep yeşildi. Renkleri bakımından özel bulduğum bir binayı gözüme kestirdim. Fotoğrafını çektim. Daha sonra Bolu'ya geldim arkadaşlara o fotoğrafı gösterdim."Bizim işletmemizin rengi bu olsun ne dersiniz" dedik. Belçika'dan çağla yeşilini getirebilmek için 6 ay bekledik. Bolunun güzelliğini biraz daha koruyabilmek için kesinlikle beyaz kümes olmaz kırmızı ya da kahverengi olması lazım. Mavi ya da sarı kümes olmaz bunlar sırıtıyor. Birçok turizm işi yapan kimse buna dikkat etmiyor. Doğaya uygun bir renk olması lazım. İsviçre'de siz hiç bir zaman istediğiniz rengi yapamazsınız. Yapsaydı bugün İsviçre çorbaya dönerdi. Görüntü kirliliği doğaya aykırıdır. Kırsal kesimin kalkınmasını ihmal etmeyelim. Çünkü turizm alanları köylünün elinde. İlerleyen günlerde 'Güzel köy yarışması' yapmak istiyorum. Köyün birisine bazı güzel öneriler getirerek ufak şeylerle köylülerimizi böyle bir yarış içersine sokabiliriz.

 

Şerafettin Bey İzzet Baysal Vakfı ile Bolu Bağışçılar Vakfında önemli görevler üstlendiğinizi biliyoruz. Bu konuda okuyucularımıza bilgi verir misiniz?

 

 

Bolu sivil topluma yavaş yavaş önem veren ve hayırseverliği ön plana çıkaran bir il olmak üzere. Bunun kökü de rahmetli İzzet Baysal'dan başlıyor o kutsal görevi ben çok gururla taşıyorum ve bundan da çok gurur duyuyorum.1986 yılında işyerime gelerek "Vakfımın mütevelli heyetinde yer almayı arzu eder misin? "diye sorarak beni kendileri bizzat davet etmiştir. Sesi hala kulaklarımdadır. Çok kutsal bir görevdir. Üniversitemiz ilimizin kültür ve sanat hayatına da giderek katkı sağlıyor. Niçin Avrupa'da olduğu gibi Bolu ilimizde bir kültür ve üniversite kenti olmasın? Biz daha ziyade hafta sonu günü birlik gelen kişilere turist diyoruz ilçelerle birlikte 27.000'lerdeyiz.Üniversite öğrencisi harcamalarını tabanda yapıyor. Kartalkaya'da yapmıyor. Berbere gidiyor. Simit alıyor. Sabahleyin bir öğrenciyi simit yerken düşündüğümde bu fikrimin çok uygun olduğunu görüyorum. Bolu'ya trilyonların girdiğini görüyorum. Bunu da öğrenci turizmine katkı olarak adını koymamız lazım. Bu öğrencilerin Bolu'da kalış sürelerini uzatmamız için şehri geliştirmemiz lazım. Bir analize göre öğrenciler Bolu'da 3,5 gün kalıyor. Diğer günler ya Ankara ya İstanbul'da oluyor. Bunları yarım gün daha Bolu'da kalmalarını temin etsek biz diğer turizm çeşitlerinden hiç aşağı kalmayız. Kıraç bir yerde yaşamıyoruz. Bolu'nun doğası tertemiz. O yüzden Bolu'da kafe tarzı yerlerin açıldığını görmek beni çok mutlu ediyor. Hepimiz öğrenci olduk. Hepimiz öğrenci olduğumuzda bir yere gitmek isteriz. Daha başka ne olabilir diye düşündük ve Bağışçılar vakfını kurduk sonra Üniversite şehir uyumu ile ilgili projeler bekliyoruz. Öğrenci topluluklarının isteklerini karşılamaya çalışıyoruz. Turizm deyince turizm müdürümüz bu sene Bolu'ya 280 bin konaklama gelmiş diyor ama burada milyon konaklama var.Hem de her gün var.12 ay var.İki bine yakın öğretim üyesi var.Ben güney Almanya'da okudum nedense Hindenburg'u bir türlü unutamıyorum.O şehirde okuyamadığım için çok üzgünüm.Her taraftan Üniversite akıyordu.O modernlik,cıvıl cıvıl ortam çok ilgimi çekmişti.

 

"Çok çalıştım ve İsrafı düşman ilan ettim"

 

İzzet Baysal vakfı her sene bir katkı müjdesiyle Bolu'ya hediye verebilecek bir maddi varlığa sahip. İki temel var benim için onun nezdinde. İlki çok çalıştım. Hak yemedim. Hakkımı yedirmedim. Diğer bir konu israfı düşman ilan ettim. Garsona bardağa su koyarken "oğlum koyma ziyan oluyor içemeyeceğim" diyorum. Garson sormadan suyu getiriyor dolduruyor. Ailecek garsona su koydurmuyoruz. Yemeğimi yiyeceğim kadar tabağıma alırım. Bu iki temayı Türkiye bir işleyebilse ne kadar kâra geçeriz. Bağışçılar vakfı İzzet Baysal'ın izinden giden 34 iş adamının daha güzel bir Bolu, yaşam seviyesi yükselmiş bir Bolu sloganıyla çıkmış sivil toplum kuruluşlarına fon ayıran, hibe veren Bolu'nun daha güzel bir kent olmasıyla ilgili projelere destek veren bir kurumdur. Bu sene şu kutlamayı yapmak istiyoruz. Türkiye'de bir vakfın çağrısı karşılığı 3-5 yaş arası okul öncesi eğitim sorununu yapılaşma olarak çözen tek iliz.3-5 yaş arası öğrencilerimiz arzu ederlerse mahallerine en yakın bir okula gidebilirler. Çünkü 12 anaokulumuz oldu Bir etüt yaptırdık üniversiteye. Bolu için okul öncesi eğitim seviyesinin % 5 seviyesinde olduğu ortaya çıktı. Biz bir araştırma merkezi yapıp üniversiteye devrettik. Bir tarafı anaokulu bir tarafı kreş. Üniversite ile Milli eğitimi kucaklaştırdık. Bizde ağırlığımızı vakıf olarak ortaya koyduk bu oran 6 yıl içinde % 95' e çıktı. Biz 10 yılda bunu başarabilir miyiz? Demiştik ama 6-7 yıl içersinde bunu başardık. Ortaya fikir koyarak bunu başardık. Bu yüzden çok mutluyum.

 




HABERE YORUM YAZIN

DİĞER BOLU HABERLERİ
Fazilet Tekman
Köşe Yazarları
Burç Yorumları