120x600

Alemdar inşaat

18-07-2017 SANAT

Bu dünyadan Neyzen Tevfik geçti

Türkiye tarihine damgasını vuran Neyzen Tevfik'in anne tarafından Bolulu olduğu çok az insan tarafından bilinir.Yaşamının büyük bölümünü Bodrum ve İstanbul'da geçiren Tevfik kurtuluş savaşı sırasında Bolu’ya gelerek, Akpınar mahallesinde yaşamıştı.

Bu dünyadan Neyzen Tevfik geçti
Bİ tur

Asıl adı Tevfik Kolaylı  olan Neyzen Tevfik (24 Mart 1879 -28 Ocak 1953) tarihleri arasında yaşadı. Taşlamalarıyla tanınan Neyzen Tevfik aynı zamanda usta bir şairdir. ustalığıyla beraber, hiciv sanatını kullanarak şiirlerinde toplumdaki eşitsizliğe, haksızlığa ve zulme, siyaset ve dini baskı ve çıkarcılığa değindi.Osmanlı döneminde istibdada karşı, Cumhuriyet yıllarında ise devrimlere karşı gelenlere karşı hicvini kullanmış; haksızlığa, yolsuzluğa ve yozlaşmışlığa karşı şiirler yazdı. Birçok defa tutuklanmış, ama kısa süre sonra serbest bırakılmıştır.Bektaşi tekkesine mensup olmuş, hayatının büyük bölümünü İstanbul'da çeşitli hanlarda geçirmiştir. Son dönemlerinde Bakırköy Akıl Hastanesi'nde kendine ayrılan 21. koğuşta kalmıştır. 1930'larda kısa süreyle kendine bağlanan aylık haricinde düzenli bir geliri olmamıştır ve hayatı boyunca epilepsi nöbetleri ile uğraşmıştır. Aynı zamanda rakı başta olmak üzere fazla içki içtiği bilinmektedir.1879 yılının 24 Mart Pazartesi günü Muğla'nın Bodrum ilçesinde, Emine Hanım ve Hasan Fehmi Bey'in ilk oğlu olarak doğdu. Ahmet Şefik adında bir de kardeşi vardır. 'Kolaylı' soyadı, Soyadı Kanunu'nun çıkmasından sonra, babası Hasan Fehmi Bey'in Samsun'un Bafra ilçesine bağlı Kolay beldesinden olduğu için aileye aldığı soyadıdır.

 

 

Dervişlerin üflediği, ney dikkatini çekti

 

Bodrum'daki çocukluk yıllarında babası ile birlikte genellikle, Tepecik Camii'nin yakınındaki kahvede vakit geçirirken kahveye gelen dervişlerin üflediği, sonradan ustası olacağı ney dikkatini çekti ve kendi de üflemek istedi. Babası eğitim hayatını olumsuz etkileyeceğini düşünerek o erken yaşlarda buna izin vermedi. Çocukluk arkadaşlarından Avram Galanti, Tevfik'in düdükler yapıp çalarak civardaki çocukları etrafında topladığını ve ilham kaynağının deniz olduğunu anlatır.Bir yandan şiire olan ilgisi de çevresinden duyduğu halk hikayeleri vasıtasıyla bu erken yaşlarda başlamıştı.On dokuz yaşında babası onu eğitim için bu sefer İstanbul'a, Fethiye Medresesi'ne gönderdi. Burada zamanının çoğunu Galata ve Yenikapı Mevlevihanelerinde geçiren Tevfik Mehmet Akif Ersoy'la ve onun yardımıyla dönemin seçkin sanatçılarıyla da tanıştı; ondan Fransızca, Arapça ve Farsça dersleri aldı, aynı zamanda ona ney öğretti.

 

 

Yalı ve konaklara çağırılan meşhur bir neyzen olmuştu

 

 

Uşakizade Halit Ziya, Ahmet Rasim, Tevfik Fikret, Tanburi Cemil, Yunus Nadi, Udi Nevres ve Hacı Arif Bey gibi isimlerin arasında kendini geliştirme fırsatı bulan Tevfik, 1900'de bir plak doldurma girişiminde de bulundu. Gülistan Plak Mağazası'nın sahibi Hafız Aşir Bey'le beraber yaptıkları denemelerde çok içkili olduğu için plaklar zar zor doldurulsa da yine de basılıp piyasaya verildiler. Bu plakların sayısı çok sonradan Azâb-ı Mukaddes (1949) kitabının önsözünde belirttiğine göre yüze yakındır. Bu zamanlarda, saray çevresinde bile davet edilen, köşk, yalı ve konaklara çağırılan meşhur bir neyzen olmuştu.

 

 

Zamanını Beyoğlu meyhanelerinde geçirmeye başladı

 

Mehmet Akif Ersoy'un verdiği setre pantolonu cüppe ve şalvar yerine giymesi, akşamları medrese dışında kalması rahatsızlık yaratınca 1901'de medreseden ayrıldı. Babasının tanıdığı ve sonradan Şeyhülislam olacak olan Musa Kazım Efendi onu derslerine kabul ederek bu sayede Şair Şeyh Vasfi, Ahmet Mithat Efendi, Muallim Naci gibi yazar ve şairlerle tanışmasına önayak oldu. Bu süreçte bir süre Fatih'teki Şekerci Hanı'nda, daha sonra da Çukurçeşme'de bulunan Ali Bey Hanı'nda kaldı; Sirkeci'de, İstasyon Gazinosu ve Güneş Kıraathanesi'nde baskı rejiminin karşıtı gençlerle ülkenin sorunlarıyla ilgili ve istibdada karşı konuşmalar yaptı. Bu konuşmalar yüzünden bir gün Ziya Şakir tarafından jurnallenerek gözaltına alındı ve daha önce otuz beş kere jurnallendiğini de öğrendiği sıkı bir sorgulamadan geçirildi, on beş gün sonra salındı. Yine de, jurnallenmiş biri olarak, peşinde gezen hafiyeler yüzünden hem kendi hem arkadaşlarının iyiliği için onlardan uzaklaşarak zamanını Beyoğlu meyhanelerinde geçirmeye başladı.

 

Feride adında Lübnanlı bir kadınla yaşadı

 

 

Neyzen Tevfik 1902 yılında Bektaşi dervişi oldu. Sütlüce Bektaşi Tekkesi'ne devam ettiği bu zamanlarda Şeyh Mümin Paşa'dan nasip aldı ve hayatının geri kalanını da şekillendirecek bu inancı ve biçimi benimsedi.İstanbul'da baskının iyice artmasının sonucunda Şair Eşref ile beraber 13 Ocak 1902 Perşembe günü "Mesajeri" vapuru ile Mısır'a gitti. Bir arkadaşı ile bir Neyzenler Kahvehanesi açarak işletmeye başladı, geçimini neyi ve şiirleriyle sağlamaya devam etti, Özbekiye Saz Bahçesi'nde plaklar doldurdu. Alkolün etkisiyle bir buluşma esnasında tabancasını ateşlemesi ve duruşma esnasında da yargıca "haksızlık yapıyorsunuz" demesi yüzünden altı ay hapse mahkûm oldu ama itiraz ederek bir buçuk ay sonra özgürlüğüne kavuşup iki ay kadar Feride adında Lübnanlı bir kadınla yaşadı.

 

 

Meşrutiyet'ten beklediğini alamaması uzun sürmedi

 

Bu sıralarda, ilk önce İstanbul Kıraathanesi'nde okuduğu Abdülhamid’in Ağzından Bir Nutk-ı Hümâyun hicvi yüzünden tutuklanmak istense de çevresi sayesinde kurtulmayı başardı; fakat daha sonra "Türk Aydınlarının Mısır Hidivi Hakkındaki Düşünceleridir" başlıklı yazısı gazetelerde yayımlanınca kesinlikle tutuklanması hakkında karar verildi. Bu yüzden sığındığı Bektaşi "Kaygusuz Sultan" tekkesinde bir süre kaldıktan sonra meşrutiyetin tekrar ilanıyla beraber İzmir'e döndü.8 Ağustos 1908'de İzmir'den İstanbul'a geçerek Fatih Çemberlitaş'ta bir hana yerleşti. Meşrutiyet'ten beklediğini alamaması uzun sürmedi. Ferah Tiyatrosu'nda Sabah-ı Hürriyet adlı oyunu izlemeye gittiğinde oyunun İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından yasaklandığını öğrendi ve bunun üzerine yaptığı konuşma yüzünden kısa bir süre sonra serbest bırakılmak üzere tutuklandı.1910 yılında annesinin ısrarları ile babası ve kardeşinin karşı çıkmasına rağmen Cemile Hanım ile evlendi fakat evlilikleri yürümedi. Kayınbabası eşini ve Leman adını verdiği kızını da alıp götürdü.

 

İki filmde rol aldı

 

 

Cumhuriyetin ilanı sıralarında kardeşinin yanına Ankara'ya gitti ve 1926 yılında tanışacağı Mustafa Kemal'i ve Kurtuluş Savaşı'nı yücelten şiirler yazdı. Bu dönemde yazdığı şiirlerden cumhuriyeti ve getirdiklerini benimsediği, ona karşı olan unsurlara da savaş açtığı görülebilir. Cumhuriyetin ilk yıllarında Hasan Sâit Çelebi’nin yardımıyla Azâb-ı Mukaddes adı altında bazı kitap yayımlama girişimleri olsa da başarılı olamadı.Geçirdiği sara nöbetleri ve yüksek alkol tüketimi nedeniyle bundan sonra da sıklıkla gideceği Toptaşı Tımarhanesi ve Zeynep Kamil Hastanesi'nde tedavi görmeye başladı. Bir süre sonra eski arkadaşı Mehmet Akif Ersoy'u ziyaret için Mısır'a geçti ve bir yıla yakın bir süre kaldıktan sonra geri döndü. 1930'larda İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ'ın yardımıyla parasal anlamda destek olması için konservatuarda görevlendirilerek kendine bir aylık bağlandı.1940'larda ise yine valinin oluru ve aynı zamanda doktoru olan bazı dostlarının (Mazhar Osman ve Rahmi Duman) yardımı ile Bakırköy Akıl Hastanesi'nde 21 no' lu koğuşa tam anlamıyla yerleşti. Otel odası gibi kullandığı bu koğuşta ve hastanede çevresine yine şiir ve felsefe ile ilgili bilgiler sundu. 9 Mart 1946'da basın yararına bir konser verdi. İhsan Ada, sonunda 1949 yılında, onun gözetimi altında, eserlerini Azâb-ı Mukaddes adı altında kitaplaştırdı. 1950'de Onu Affettim ve sonra Ağlayan Şarkı adındaki 2 filmde rol aldı. Arkadaşlarının ısrarı üzerine, ölümünden önce son yıl olan 1952'de Şehir Komedi Tiyatrosu'nda jübilesini yaptı.

 

Özellikle hazırcevaplığıyla tanınırdı

 

 

Neyzen Tevfik'in düzenli bir geliri yoktu. Genellikle, neyi ve şiirleriyle para kazanmaya çalışmış, sadece 1930'lu yıllarda kendisine devlet tarafından bir aylık bağlanmıştı. Kuralları pek umursamadan sürdürdüğü yaşamında özellikle rakı başta olmak üzere içkinin çok büyük etkisi vardır. Yozlaşan toplum, dini istismar ve Atatürk'ün devrimlerine karşı çıkılmasına karşı bir duruş sergiledi. Özellikle hazırcevaplığıyla tanınırdı, bu sayede birçok fıkranın konusu olmuş, aynı zamanda hicivde de başarılı olmuştur.28 Ocak 1953'teki ölümünün ardından Beşiktaş'taki Sinan Paşa Camii'nde cenaze namazı kılındı. Civardaki cadde ve sokakları dolduran profesörler, memurlar ve bazı ileri gelenlerin yanında kendilerine çeki düzen vermeye çalışmış sarhoşlar ve sokak serserilerinden oluşan büyük bir kalabalığın eşliğinde Barbaros Bulvarı'ndan geçerek defnedildiği yere ulaştırıldı. Mezarı bugün Kartal Merkez Mezarlığı'ndadır.

 

Atatürk için; "O ölmedi" isimli şiirini yazdı

 

 

 

İsyan tarzı ve Osmanlı döneminde yazdığı eserler defalarca jurnallenmesine ve tutuklanmasına sebep oldu. Cumhuriyet döneminde ise yine mevcut rejime ve Atatürk'ün devrimlerine, ilkelerine karşı çıkanlara göndermelerde bulunmuş, Atatürk'ün ölümünden sonra 1938'de O ölmedi adlı şiiri kaleme almıştır:

 

 

Tanrı ölmez, O dilerse görünür bir müddet,

 Kaybolunca O’nu kalbinde bulur her millet.

 Biliyormuş kaderin cilvesini evvelce,

 Bütün ecrâm-ı semâ yasla büründü o gece.

 Yaklaşan bir acı önce güneşi korkuttu,

 Ay tutuldu diyemem gökyüzü mâtem tuttu.

 Ata geçtin ebedin mevki-i müstahkemine

 Bir direktif veriyor arza, beşer âlemine!

 Bize ilhâm ile isâl ediyor her haberi,

 Ki O’nun kudret-i külliye, emirber neferi.

 Bağladı dâr-ı fenânın ebede telsizini,

 Güdelim açtığı yollardan mübârek izini.

 Atatürk’ ün beşere sunduğu peymânı budur:

 Atatürk’ e inananlar er olur, sulhu korur! ”

 

Neyzen Tevfik'in Bolu günleri

 

Muhsin Karamanoğlu'ndan Alıntı;

 

İstiklâl Harbi sıralarında annesi tarafından Bolulu olan Neyzen Tevfik Bolu’ya gelmiş, Akpınar mahallesindeki evlerinin bir odasına yerleşmişti. Neyzen’i çok seven Bolulular "Şekerci İsmail" Kesimlerin dükkânının üstündeki yüksek kahvede "Neyzen Ocağı" adı ile bir kahve açmışlardı. Her gün Neyzen Tevfik öğleye doğru kahvesine gelir, gece geç vakitlere kadar kalırdı. Neyzen’in sohbetine, Ney’ine aşık olan Bolu eşrafı, ne kadar ısrar etseler de ney çaldıramazlardı, bir türlü gönlü olmazdı Neyzen’in.

 

"Vurulsun sazlara, çalınsın düdükler"

 

Herkes gibi Neyzen de Kadir’i çok severdi. Kadirin merdivenlerden çıktığını duyar, "Kocabey geliyor" der, onun gelmesini beklerdi. Kadir kapıdan girerken: -Vurulsun düdüklere, Kocabey ne duruyorsun, çalsana şu düdüğü, der.  Neyzen, Kadir’e neyleri göstererek: -Bu Sarıkız, bu da Karakız. Bir daha düdük deme, der. Kadir: -Ben anlamam, Sarıkız düdük, Karakız da kaval. İster kaval çal, ister düdük. Yalnız vurulsun sazlara, çalınsın düdükler, diyerek Neyzen’in dizinin dibine, hasır sandalyeye oturur. Kahvede hiç ses yoktur. Neyzen Tevfik ney üflerken, Kadir de zilli maşayı alır, ağırdan ağırdan tempo tutar, ahenk başlar.Bir ara Kadir’in zilli maşayı bırakarak tabakasını çıkardığı ve Neyzen’e ‘Bir sigara yap’ diye uzattığı görülür, fakat tabaka boştur veya biraz kül tütün vardır. Evvelden hazırlıklı olan Neyzen, hemen tabakayı doldurur, üzerine de bir deste sigara kâğıdı kor ve eline de fındık kadar esrarı sıkıştırır. Kadir çok neşelidir. Neyzen’le ‘Çifte telli’ dedikleri iki kâğıttan yapılan sigaralarını yaparlar, içmeye başlarlar (Esrar yasak olmasına rağmen göz yumulurdu) Birkaç nefes çektikten sonra Kadir: -Kocabey, ahengimizi tamamlayalım." der. Böylece gece yarılarına kadar neşe içinde çalar, söylerler. Çok neşelenen Kadir kalkar, hem zilli maşayı çalar, hem oynar, etrafındakilere nükteli sözlerle takılırdı.

 

Neyzen Bolu’yu, Bolulular da Neyzen’i çok severlerdi

 

Neyzen Ocağına Müftü Ahmet Recai Danışman, Tevfik Kepekçioğlu, Muzaffer Doğanuz, Tahir Hitit, Dertli Saip, Âşıkzade Mehmed Dalkılıç, bazen da Hoca Süreyya Karamanoğlu, Murtaza Balkış ve Hafız Hakkı Gülez, diğer memleket büyükleri de gelirdi. Fakat Neyzen’in asıl dostları Marangoz Kelebe’nin Celâl, Tenekeci Hulusi, polis Hacı Asım, polis Muzaffer, Tamburi Koca İlyas ve güzel saz çalan Hakkı Saz’dı. Neyzen canı sıkılınca bunları yanına alır, evine gider, günlerce evinde kapanırdı. Neyzen Bolu’yu, Bolulular da Neyzen’i çok severlerdi. Kızını da getirmiş, akrabaları ile beraber otururdu, sonra yine İstanbul'a gitti. Neyzen gittikten sonra Kadir de eskisi gibi Handaki işine döndü.”

 

Bolulular onu unutmadı

 

Bolulular ölümünün 11. yılında 28 Ocak 1964 tarihinde Bolu Halk eğitim salonunda yapılan bir törenle hemşerilerini anmışlardır.

 

 

 

Neyzen Tevfik: Hamam Sefası

 

Bir gün Neyzen arkadaşı çaycı Hacı ile İbrahim Paşa Hamamına gitmişlerdi.Keyif bu ya, hamamda âlem yapma arzusuna kapıldılar.Yani hamamda rakı içmek,birkaç gün ardı ardına demlenmek istediler. İki dost ufak bir damacanaya o devrin çok meşhur rakılarından olan ve Büyükada'daki manastırda bir papazın çektiği rakıdan-- ki o yıllarda buna "papazın düzü" derlerdi-- doldurttular.Bardak,kadeh,fincan alma lüzumunu görmediler.Hamam tasları ne güne duruyor? Rakıyı da kurnalardan birine döktüler,başına geçip taslarla içmeye başladılar.

Neyzen çaldı,Hacı okudu.Hacı okudu,Neyzen çaldı.Böylece günü geçirdiler.Rakı tükenince getirttiler.Üçüncü gün peştamalları da attılar. Çırılçıplak, ney çalarak,okuyarak,şiir söyleyerek günü geçirdiler.Hamamın sıcaklığı da onları bol bol terletiyor ve bu yüzden içki tutmuyor,adam akıllı sarhoş olamıyorlardı. Ne yapmalı? Neyzen hemen kararını verdi, sırtına bir peştamal alarak sokağa fırladı. Direkler arasındaki Sokrat eczanesine koşarak büyük bir şişe eter aldı. Hamama dönünce eteri,rakıyı kurnaya döker.Başlarlar içmeye...

Taslar çoktan kurnanın dibinde,rakının içinde, kim çıkaracak? Esasen tasa ne hacet var, beygir gibi eğilip içmek dururken??? Eğilip lakır lakır içerler...Bu cümbüş dört gün sürer.  Nasıl oluyorsa, iki kafadar Adem. Havva, Şeytan ve Cennet hakkında bir bahse, bir münakaşaya giriyorlar.

 

İki çıplak Adem'in cennette nasıl gezdiğini, elbisesini,donu olup olmadığını konuşuyorlar.Ve nihayet Adem'inde cennette kendileri gibi çıplak yasadığına hükmediyorlar. Madem ki Adem Babamız çıplak gezerdi, onlar niçin gezmesin?"Gezerim,gezemezsin" derken Neyzen fırlayarak "Ben gezerim, işte Şehzadebaşı'na gidiyorum!" diyerek hamamın kapısından sokağa uğruyor.Neyzenin çıkamayacağına inanan Hacı, belki dışarıda, soğuklukta gizlenmiştir düşüncesiyle Neyzen'in peşinden -kontrol kaygısıyla- çıkıyor. Fakat Neyzen'in sokağa çıktığını öğrenince, o da fırlıyor.Neyzen önde Hacı arkada, ikisi de çıplak,sakallar uzamış Şehzadebaşı'na kadar geliyorlar.

 

 

 

 

 

 

 




HABERE YORUM YAZIN

DİĞER SANAT HABERLERİ
Fazilet Tekman
Köşe Yazarları
Burç Yorumları