120x600

Alemdar inşaat

20-03-2019 BOLU

Bolu’da kokoreç '014 Kokoreç’te' yenir

014 Kokoreç gerek fiyatları gerek kalitesiyle ilimizin en çok dikkat çeken firmaları arasında yer alıyor. İşadamı Kazım Alioğlu tarafından yaşama geçirilen 014 Kokoreç zengin menüsü ile müşteri portföyünü her geçen gün arttırıyor…

Bolu’da kokoreç '014 Kokoreç’te' yenir
Bİ tur

014 Kokoreç’in sahibi Kazım Alioğlu firmalarının gelişimini tüm ayrıntılarıyla Bolu Objektif haber sitesine anlattı.” Hayat hep dürüstlük gerektiren bir şeydir” diyen Alioğlu; “ Ben şahsım olarak hayatım boyunca hiç mahcubiyet yaşamadım.  Çok sıkıntılar gördüm. Öyle oldu böyle oldu ama Allah beni hiç mahcup etmedi. Çünkü önüm hep açıldı. Bir insan olarak bir insanı hiçbir zaman kandırmadım” dedi.

 

Kazım bey, sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

 

01.05.1953 Bingöl doğumluyum. İlkokulu Bingöl’de okudum. Daha sonra tahsil hayatı için Konya’ya gittim. 4 yıl Konya’da Arapça olarak okudum.  Daha sonra gurbet hayatım başladı. İlk olarak 1968 yılında İstanbul’a geldim. Yıllarca İstanbul’da kaldım.

 

Yemek sektöründe mi çalışma hayatına başladınız?

 

İlk çalıştığım lokantaya bulaşıkçı olarak girdim. Kasımpaşa’da bir lokantada yaklaşık 2,5 yıl bulaşıkçılık yaptım. 1972 yılında askere gittim.  Şerefle 2 yıl askerlik yaptım. 1975 yılında askerden döndüm. Aynı yıl Babam vefat etti. Askerden döndükten kısa bir süre sonra babam vefat etmişti. Terhis olduktan sonra babamı görmek için yola çıktım. Kızılcahamam’ı geçtikten sonra kargasekmez denilen bir yer vardı. Orada yol kayması olmuştu ve Bolu’da tam 17 gün bekletilmiştik. Şimdi 5 dakikada açılıyor ama o yıllarda düşünün 17 günde açılabiliyor. Bingöl’e gittiğimde ise köy yolunun kapalı olduğunu gördüm. Dönemin YSE müdürüne giderek Babamın rahatsız olduğunu söyledim. Sağolsun hiç tereddüt etmeden makineleri göndererek yolları açtırdı. Cuma günü eve gittim. Ertesi gün evimize sağlık müdürü geldi Babamı muayene etti ve ilaçlar yazdı. O dönem terör zamanlarıydı çok zor şartlarda ilaçlarını giderek aldık. İlaçlarını aldıktan sonra Babam sanki sağlığına kavuşmuş gibiydi. Sağlık müdürümüz Pazartesi günü ‘babanızı getirin muayene ettirelim’ demişti. Pazartesi günü muayenesini yaptırdım ama sabaha karşı saat 3’te rahmetli oldu. Aynı yıl Bolu’ya geldim.

 

 

Bolu’ya gelme sebebiniz neydi?

 

Bolu’da akrabalarım vardı. Dayımlar ve Teyzemler vardı. Bolu’da ilk olarak müteahhitlik yapmaya başladım. Bolu’nun Sanayi sitesini Eskişehirli olan Ekrem Aksel diye bir arkadaşımız almıştı. Ondan ben aldım. Seben’de de ağaçlandırma binasını yaptım. 1978 yılında İstanbul’a gittim.  1983 yılında da yurtdışı hayatım başladı. İlk olarak Libya’ya giderek İnşaat sektöründe çalışmaya devam ettim. 1,5 yıl Libya’da kaldım. Daha sonra Arabistan’da 7 yıl kaldım. Orada Restaurant’ta işlettim. 1991 yılında Suudi Arabistan’dan ayrılarak Almanya’ya gittim. 1999 yılına kadar Almanya’da kaldım. Aynı yıl ise Türkiye’ye döndüm.

 

 

Almanya’da yine İnşaat sektöründe mi çalıştınız?

 

Hayır, Almanya’da hiç İnşaat sektörüne girmedim. Frankfurt Offenbach’ta ailemizin bir lokantası vardı. Orada 3 yıl çalıştım. Daha sonra başka şehirlerde de yine döner ve sulu yemek üzerine yani Türk Mutfağı üzerine çalıştım. Lokantalar açtım. Benim hayatımda hiçbir zaman sahtekârlık olmadı. Hiçbir zamanda yapmam da… O insan kim olursa olsun rencide etmedim. 9 yıllık Almanya sürecinde Almanlar sıraya girip benim elimi öperlerdi. Almanlar normalde el öpmez ama ben onlara hep sevgiyle baktığım için elimi öperlerdi. Onlarda içki içenler çoktu. Bira içenler çoktu. Ama ben yaşayış şekilleri yüzünden hiçbir zaman onları küçümsemedim netice de onlarda benim gibi insandı.

 

1999 yılında niye Bolu’ya dönmeye karar verdiniz?

 

Gurbet hayatı artık zor gelmeye başlamıştı. ‘Artık yeter’ dedim ve döndüm. Bolu’ya depremden sonra geldim. Bolu’da şimdi akaryakıt istasyonu olarak faaliyetine devam eden boş bir yerimiz vardı. 2002 yılında bize ait olan bu yeri toparladım ve akaryakıt istasyonuna çevirdim. Mesleği tam olarak bilmediğiniz zaman hep sıkıntı olur. Bende tam olarak bilmediğim bir sektöre adım attım.

 

Yani hayatınızda ilk kez akaryakıt sektörüne girdiniz?

 

Evet, ilk kez akaryakıt sektörüne girdim ve bilmediğim bir sektörde faaliyet gösterdiğim için çok sıkıntılar yaşadım. Bugünlerimize şükürler olsun şimdi çok değerli bir kardeşim olan ve evladım kadar sevdiğim Hakan’la çok güzel bir iş ilişkimiz var. Daha önce kiracılarımla çok sıkıntılar yaşadım. Kimine ‘gitsinler de sıkıntı oluşmasın’ diye 50.000 hatta 100.000 TL verdiğim bile oldu.

 

 

 

Unutulmaz bir Almanya anınızı anlatır mısınız?

 

Hayatım boyunca lokantacılık sektöründe kendi yemediğim bir şeyi başkasına da asla yedirmedim. Almanya’da şöyle bir hadise olmuştu; 150 kiloluk döner taktık ve döner pişmeye başladı. Ben döner pişerken tatmaya başladım ve döner ekşi kokmaya başladı. Dönerden baktım köpürcükler çıkmaya başladı. Marketçi bir arkadaşıma telefon açtım. Etin resmen koktuğunu söyledim. Kendisi geldi. O da bana hak verdi. Hemen döneri iptal ettim ve satmayacağımı söyleyerek çöpe attım. Şimdi döneri kendim hazırlıyorum. Tabi bu bir saatlik bir iş değil. Yaklaşık 3 saat sürüyor. Onu akşamdan terbiyeye yatırıyorum. Sabah geldiğimde takıyorum. O gün ise döneri çöpe attıktan sonra işkembe çorbası bir de kuru fasulye yaptık. Almanlar buna “Fasulye Çorbası” diyerek yediler ve çok sevdiler.

 

 

 

Bu yeri açmak nerden aklınıza geldi?

 

29 yaşında bir oğlum var. Onun isteği üzerine böyle bir işyeri açmaya karar verdim.

 

Bolu’da özellikle Kokoreç alanında bir eksiklik gördünüz sanırım…

 

Evet, bir eksiklik gördüm. Bolu’da birkaç yerde var ama benim yapabileceğim kapasitede yapabilecek insanların olduğunu tahmin etmiyorum. Çünkü ben her şeyi ile özellikle bu konuda çok titiz bir insanım. Et üzerine de olsa sulu yemekte olsa hepsinin özel yapımı var. Bu sektörde bir amaç var. Önce nezaket, sonra nezafet, sonra lezzet. Bir kere nazik olacaksınız. İnsanlara karşı saygılı olacaksınız. İnsanlara karşı terbiyeli davranacaksınız. Sonra temiz olacaksınız. Nezafetin anlamı budur. Bir müessese’ye gittiğim zaman önce tuvalete giderim. Eğer bir müessesin tuvaleti ve mutfağı temizse orada yemek yiyebilirsin. Ama tuvaletleri ve mutfağı kirliyse oraya kesinlikle yaklaşmayın. Bu çok önemli bir olgudur. Bunu insanlar yapabiliyorlarsa o sektörde uzun süre kalabilirler. Ben Almanya’da Offenbach’ta lokanta’da çalışırken sağlık memurları her ay gelerek kontrol yaparlardı. Bir defa benim mutfağıma girdi ondan sonra da alkışladı. Yıllardan beri sağlık memuru olduğunu söyleyerek; “İlk defa bu kadar temiz, pırıl pırıl bir mutfak gördüm” dedi. O sağlık memuru 3 yıl boyunca her ay geldi ve yemek yiyorsa da yemeğini parasıyla yedi. Ben Libya’da çalışırken Cuma günü Camiye gittim. Orada Aksakallı, nur yüzlü bir dede vardı. Ağır ağır konuşan harika bir insandı. Kendisine selam verdikten sonra biraz sohbet ettim. Ona “ Ne kadar doğru ve güzel bir insansın” dedim. O da bana şöyle dedi; “ Oğlum önce kendi nefsine bak. İyiliği ve kötülüğü kendi nefsinde ara. Eğer senin nefsin iyiyse yani iyi bakıyor ve görüyorsan herkes iyidir. Ama iyi bakmıyor ve görmüyorsan herkes kötüdür “ dedi.  Bu sözler benim hayatımda düstur olmuştur. Ne hareket yaptıysam o söz hep aklıma geldi. Hayatım boyunca hep onu uyguladım. Bana göre çok anlamlı bir sözdür.

 

 

 

Burada kokoreç dışında başka ürünlerde var değil mi?

 

Çorbamız var, Sucuğumuz var, Köftemiz var… Şu anda başka bir çeşit koymadık. İleri de balık ürünleri de koyabiliriz ama henüz netleştirmedik.

 

İlimizde balık konusunda da böyle bir yerin açığı var gibi?

 

Evet, Bolu’da sınırlı sayıda balıkçı var. İhtiyaç olduğunu görüyoruz. Öyle bir düşüncem var ama henüz daha kararını vermedik.

 

Çalışma saatleriniz nasıl?

 

Sabah ben 7,30’da geliyorum. O saatlerde çorba içmek için gelen çok sayıda insan oluyor. Sabah saat 8’den gece saat 4’e kadar açığız. Vatandaşlarımız, gönül rahatlığıyla gelerek yemeklerini yiyip, çorbalarını içebilirler.

 

Son olarak Bolu halkına neler söylemek istersiniz?

 

Bolumuzun insanı zaten iyidir. Her zaman makuldür. Yabancı olarak ilk geldiğim yıllarda çeşitli sebeplerden ötürü bir takım zorluklar yaşadım. Ben hiçbir zaman bir insana kırıcı olmadım ya da davranmadım. Öyle bir şeyi kendime de yakıştırmamam zaten. Bolu halkına şunu söylemek isterim; “İhtiyaç duydukları zaman bizim kapımız 7’den 70’e herkese açıktır. Herkes gönül rahatlığıyla gelerek yemeğini yiyip çayını ve kahvesini içip gidebilir. Herkesi 014 Kokoreç’e bekliyoruz.

 




HABERE YORUM YAZIN

DİĞER BOLU HABERLERİ
Fazilet Tekman
Köşe Yazarları
Burç Yorumları