120x600

Alemdar inşaat

02-07-2018 SİYASET

'Seçim sonuçlarını havuç fiyatları değil, vatan için akıtılan kanın değeri belirlemiştir'

Vatan Partisi Bolu İl Örgütü Sözcüsü Ömer YASA 24 Haziran Genel Seçimleriyle ilgili olarak değerlendirmelerde bulundu.

'Seçim sonuçlarını havuç fiyatları değil, vatan için akıtılan kanın değeri belirlemiştir'
Bİ tur

Vatan Partisi Bolu İl Örgütü Sözcüsü Ömer YASA yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi;

Türkiye 24 Haziran 2018’de tarihinde ilk kez yapılan ve rejimde önemli bir değişiklik getiren bir seçim yaşadı. Yerel Basın tarafından Vatan Partisi Bolu İl Başkanlığı olarak durum değerlendirmesi yapmamız istenmektedir. Genel Başkanımız Doğu PERİNÇEK’in Siyaset Bilimi kuralları ve verilerine göre yaptığı değerlendirmelerden kısaltmalar yaparak Kamuoyumuzu aydınlatmak isterim.

 

24 Haziran 2018 seçimi, Vatan Savaşı sürecinde yapıldı. Şu anda Mehmetçiğimiz ve polisimiz, ABD emperyalizminin ve İsrail’in üzerimize sürdüğü Bölücü Terör Örgütüne karşı savaşıyor. Bu koşullarda, Vatan Savaşına “Saray Savaşı” diyenler hangi sonucu bekliyordu?

Vatan Savaşına sırtını dönenlerin, PKK’yı hendeklerden kurtarmaya çalışanların, “Türk Ordusu batağa saplandı” diyenlerin, “Afrin’e girmeyin” talebiyle terör örgütüne kalkan olanların seçimi kazanma olasılığı yoktu. Oylar büyük ölçüde vatan savaşı mevziinde verildi. Tayyip Erdoğan’ın ilk turda kazanması ve MHP oylarının beklenmedik oranda artması, bazıları için şaşırtıcı olabilir, ancak vatan savaşı içinden baktığımız zaman, şaşıracak bir şey yok. Evet, havucun kilosu sekiz lira. İflaslar başlamış. İşten atmalar var. İşsizden, büyük sermaye sahibine kadar herkes, borçlu… Ancak seçmenin önemli çoğunluğu vatan bütünlüğünü tehlikede görüyor, terörün bitirilmesini istiyor. Oyları yönlendiren birinci talep budur. Yoksul kesimlerin vatan konusunda daha duyarlı olması, ayrıca vurgulanması gereken bir gerçektir.

 

Seçim sonuçlarını havuç fiyatları değil, vatan için akıtılan kanın değeri belirlemiştir.

 

Halk, ekonomiyi batağa saplayan Tayyip Erdoğan gerçeğini arka plana itti ve HDP/PKK ile kol kola giren CHP yönetimini bir tehlike olarak gördü. Yalnız HDP/PKK mı, CHP yönetiminin diğer kolunda FETÖ vardı. Seçmen, bölücü terörün ve FETÖ Gladyosunun hükümet koltuklarını paylaşmasına izin vermedi.

 

Bu açıdan oyların çoğunluğu, Mehmetçiğin ve Polisimizin mevziinden verilmiştir.

Subay, astsubay ve polis lojmanlarında verilen oyları incelediğimiz zaman, AKP ve MHP oylarının iyice ağır bastığını göreceğiz.

                                              

KAMPLAŞMANIN ETKİSİ VE ÖNCÜ OYLAR

Burada anlamlı soru şudur: Vatan Savaşının en kararlı ve en tutarlı partisi olan Vatan Partisi, niçin vatan kaygısıyla verilen oyları alamamıştır?

 

Toplum, bu tür savaş süreçlerinde daha kalın çizgilerle ve kendince pratik bir kavrayışla bakıyor. Hükümetin vatan savaşında olmasına önem veriyor. Öte yandan teröre karşı ağırlıklı gücün, AKP ve MHP olduğunu düşünüyor, güçleri oraya yığıyor. Beğenilen partiden çok, çoğunluğu toplayacağı kabul edilen partilere yoğunlaşma oluyor.

Ancak öncü oylar, kitlesel oylardan farklı kalabilmiştir. Kamplaşmanın çok sert yaşandığı bir ortamda, Vatan Partisi oyları, vatan mevziindeki öncü oylarla sınırlı kalmıştır.

 

'DEF-İ MAZARRAT'

Genel Başkan Yardımcımız Sayın Hasan Korkmazcan, Mecelle’deki bir kurala işaret etti: “Def-i mazarrat, celbi menfaatten evlâdır.” Bugünün Türkçesiyle: Zararlı olanın kovulması, çıkar sağlanmasına üstün tutulur.

 

Bu seçim sürecinde bir “mazarrat”, bir tehdit kendisini gösterdi: CHP Yönetimi, HDP/PKK’yı Meclise, hatta hükümete sokmak peşindeydi. Muharrem İnce ve CHP yöneticileri, HDP Genel Başkanını Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve bakan yapacaklarını açık açık söylüyorlardı…

CHP, Ankara’dan İstanbul’a kadar PKK ve FETÖ mensuplarını hapishanelerden çıkarma talebiyle yürümüştü.

Kılıçdaroğlu, Kamu görevlerine son verilen 104 bin FETÖ ve PKK bağlantılıyı tekrar devlet kadrolarına alma talebini dilinden düşürmüyordu.

 

Mazarrat ortadaydı. Seçmen kitlesi, mazarratı def etmeye öncelik verdi.

 

24 Haziran 2018 seçimi, yeni bir döneme girdiğimizi bir kez daha doğruladı. Washington yönetiminin Ankara hükümetlerini tayin ettiği dönem arkada kalmıştır.

 

ABD ve İsrail, Tayyip Erdoğan yönetimini devirmek ve CHP merkezli bir iktidar kurmak için her şeyi yaptı:

CHP yönetimini HDP/PKK ile nerdeyse bütünleştirdi.

Sahte Solu onların emrine verdi.

MHP’yi böldü ve İyi Parti’yi piyasaya sürdü.

Saadet Partisi’ne bile kimlik değiştirtti.

Elindeki ekonomik baskı olanaklarını kullandı.

Avrupa’daki müttefikleriyle birlikte bütün gücüyle yüklendi. Fakat hedefine ulaşamadı.

 

ABD KURGUSU TUTMADI

ABD’nin iktidar kurgusu tutmadı. 1 Kasım 2015 Seçimi bir kez daha yaşandı. Türkiye, yeni bir döneme girmişti. Artık ABD’nin hükümet planları geçerli değildi. Tam tersine ABD’ye şu veya bu ölçüde direnenlerin iktidar olduğu bir döneme girilmişti. İsterseniz bu döneme Vatan Savaşı adını verebilirsiniz. Hükümetleri belirleyen ve bundan sonra daha kuvvetli olarak belirleyecek olan, Vatan Savaşıdır.

 

SICAK PARA BULAN HÜKÜMET OLUYORDU

1980 yılı 12 Eylül darbesinden 2015 yılı 1 Kasım seçimine kadar ülkemiz yönetimlerini esas olarak ABD belirliyordu. Washington’dan onay almak geçerli iktidar formülüydü. Türkiye ekonomisinin çarkı sıcak parayla dönüyordu. Sıcak para musluklarına hükmeden otorite, aynı zamanda iktidar belirleyen otorite idi. Seçim öncesinde şuna bakılıyordu: Kim sıcak para bulur?

 

Turgut Özal bulur, öyleyse hükümet olsun.

Tansu Çiller bulur, DYP’nin başına o gelsin ve başbakanlık koltuğuna otursun.

Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül ikilisi, ABD’den icazet aldı, öyleyse onlar gelsin.

 

Hatırlayınız, 1996 yılı sonlarında CIA’nın yan kuruluşu olan Rand Corporation, Tayyip Erdoğan’ın Başbakan, Abdullah Gül’ün Dışişleri Bakanı olacağını ilan ediyordu. Altı yıl sonra tahta çıkarıldılar.

 

 

DÖNÜM NOKTASI

Silivri duvarını yıkmamız, bu dönemin sonunu getirmiştir. O duvar, Vatan Partisi yönetimini ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin vatansever komutanlarını etkisiz kılmak için örülmüştü. Türkiye’nin bölünmesi için gerekli olan buydu. Ne var ki, ABD’nin FETÖ Gladyosu marifetiyle uyguladığı tertibi bozmamız, Türkiye’nin önünü açtı. ABD’nin denetlediği hükümetler döneminin sona erdiğini gösteren ilk işaret odur.

Türkiye’nin ABD emperyalizmine asıl isyanı, 24 Temmuz 2015 Harekâtı’yla başlamıştır. Türk Ordusu’nun PKK’yı hendeklere gömmek üzere giriştiği silahlı uygulama, Türkiye’yi ABD’nin denetiminden kurtarma ve özgürleştirme yönündeki güçlü eylemdir. O tarihten sonra artık ülkemizi ABD güdümlü hükümetler yönetemezdi. 1 Kasım 2015 seçiminin sonucunu bu eylem belirledi. AKP iktidarı, 7 Haziran 2015 seçiminde aldığı oyu üç ay içinde 10 puan yükseltti. Görülmemiş bir olaydı. Millet, ABD ve İsrail’in piyonlarını silahla ezecek bir iktidar istiyordu. CHP, bunu anlamadı. Anlayamazdı. Çünkü ABD’nin kurguladığı bir yönetime sahipti.

 

BAŞARISIZ KALAN İLK ABD DARBESİ

ABD, 15-16 Temmuz 2016 darbesiyle iktidar hamlesini yaptı. İlk kez bir ABD darbesi, Ordu-Millet birlikteliğiyle bozguna uğratılıyordu. Gladyo darbesi artık ABD’nin çaresi değildi. Seçimi kaybeden ABD, darbe girişiminde de bozguna uğramıştı.

 

YENİDEN SEÇİM YOLU

ABD, İsrail ile birlikte yeniden “parlamenter yola” döndü. 24 Haziran 2018 Seçimi, bir bakıma Türkiye ile ABD arasında olmuştur. Bunu Türkiye’deki olaylara bakarak anlamak istemeyenler, ABD ve Batı Avrupa basınına baksınlar. Fakat yine göremeyeceklerdir. Çünkü gözleri Tayyip Erdoğan düşmanlığıyla kör edilmiştir.

 

ABD KAYBETTİ

ABD, kaybetmiştir, gerçek budur. Yeni dönemin daha başındayız. Evet, AKP-MHP yönetiminin ABD ile çeşitli bağlantıları vardır, ayak bağları vardır, sınıfsal ve ideolojik özellikleri ABD’ye karşı kararlı ve tutarlı direnişe elvermiyor. Ancak ABD’nin onları istemediği ortada… Devirmek için yaptığı operasyonlar ve siyasal kurgular da meydanda. Bu gerçekleri saptamaktan korkanlar, AKP ile mücadele edemezler, AKP iktidarına son veremezler. Çünkü mücadele gerçeklere dayanırsa hedefine ulaşır.

 

ATLANTİK’TEN AVRASYA’YA

Girdiğimiz sürece iyi bakalım: Türkiye, 1945 yılında girdiği Atlantik denetiminden kurtuluyor ve Avrasya’daki yerini alıyor. Bu süreç, bir bağımsızlaşma sürecidir, özgürleşme sürecidir. Türkiye’nin dinamikleri bu süreci belirliyor. Tayyip Erdoğan, Türkiye’yi yönetmiyor. Türkiye, Tayyip Erdoğan yönetimini önüne katmış sürüklüyor. Bütün dünya bunu görüyor.

 

Ancak Türkiye, bu dönemden Sürüklenen Hükümetlerle çıkamaz. Dönem, sürece hükmedecek, dirayetli hükümeti arıyor.

 

ABD’NİN ÖNÜMÜZDEKİ HÜKÜMET FORMÜLÜ

Seçimlerde kaybeden, darbe girişimi bozguna uğrayan, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarına karşı koyamayan ABD, artık Türkiye’yi açıkça kendi askerî güçleriyle tehdit etmektedir. Doğu Akdeniz’deki Noble Dina tatbikatlarında ABD-İsrail-Yunanistan ve Güney Kıbrıs namluları Türkiye’ye dönüktür. ABD’nin bundan sonraki iktidar planındaki başlıca aracın ABD ve İsrail silahlı kuvvetleri olduğu görülüyor.

 

Türkiye’deki iktidar mücadelesinin sonucunu, hele bu koşullarda Vatan Savaşında alınan mevzi belirleyecektir. ABD silahlı gücü başarıya ulaşırsa, HDP/PKK ve FETÖ ile birlikte hükümet kurma kurguları geçerli olur. Ne var ki imkansız olan budur. Türkiye’nin kalıcı başarısı ise, Vatan Partisi’nin başarısına bağlıdır.

 

TÜRKİYE’NİN ÖNÜMÜZDEKİ HÜKÜMET FORMÜLÜ

AKP-MHP ittifakı, ABD planlarına karşı direnişte, Türkiye’nin üretim ekonomisi inşasında, ittifak birikimini değerlendirmede kararsız, yetersiz ve tutarsızdır. Oysa girdiğimiz süreç, bu yetersizlikleri kaldıramaz.

ABD’nin Türkiye’de hükümet tayin ettiği dönem arkada kalmıştır.

Bu süreç, kaçınılmaz olarak bağımsızlıkta, başı dik duruşta daha kararlı ve daha tutarlı hükümetler dönemini de açmaktadır.

Önümüzdeki birkaç yıl Türkiye’nin büyük karar, büyük çözüm dönemidir.

 

Vatan Partisi’nin zamanı gelmiştir. Çünkü Türkiye’nin içine girdiği süreç ve önündeki sorunları yenme zorunluluğu, Vatan Partisi’ne sorumluluk ve görev yüklüyor.

 

 

AKP iktidarından kurtulmak adına iki farklı strateji uygulanmaktadır.

 

Birincisi, CHP’nin stratejisidir. Bu strateji, “Mağdurlara dayanarak” iktidar olmayı öngörüyor. “Mağdurlar” dedikleri, FETÖ ve PKK mağdurları. İyi Parti ve Saadet Partisi de bu stratejiye bağlanmışlardır.

 

İkincisi, Vatan Partisi’nin stratejisidir. Bu stratejiye göre, AKP iktidarına ancak Vatan Savaşı mevziinden son verilebilir. Vatan Savaşı, bugün Türkiye’nin önündeki birinci görevdir ve ülkemizin geleceğini belirleyen olaydır. Kim vatan savaşını zafere ulaştırma konusunda halka güven veriyorsa, Türkiye’yi O yönetecektir. Şimdi ekonomiyi kurtarma görevi de gündeme girmektedir. İktidarı belirleyecek ikinci etken budur ve her an ön plana çıkabilir.

 

CHP’NİN DÖRT DENEMESİ

CHP’nin stratejisi dört kez denendi ve başarısızlığa uğradı. 

İlk kez 7 Haziran 2015 seçiminde denendi. “HDP’yi Meclise sokarsak AKP iktidarını yıkarız” dediler. HDP, CHP oylarıyla Meclise sokuldu. AKP, yüzde 40 oyla Mecliste azınlığa düştü. Ancak CHP, AKP dışındaki partileri hükümet kurmak için birleştiremedi. Çünkü MHP gibi millî mevzideki bir partiyi ABD emperyalizminin ve İsrail’in aleti olan HDP/PKK ile aynı yönetimde buluşturamazdı. AKP ise CHP’ye millî mevzideki atağıyla yanıt verdi. Tayyip Erdoğan hükümeti, 24 Temmuz 2015’te PKK’ya karşı silahlı harekâtı başlatarak, siyasal dengeleri değiştirdi. 

İkinci kez 1 Kasım 2015 seçiminde denendi. CHP, Bölücü Terör Örgütünün partisi olan HDP’yi bir kez daha sırtına aldı ve Meclise taşıdı. Böylece vatan bütünlüğü konusunda duyarlı olan çoğunluğu karşısına aldı. CHP, HDP aşkı yüzünden MHP’nin dostluğunu kaybetti. Dahası MHP’yi AKP’nin yanına itti. Hesap yoktu bu siyasette, ama ABD’nin dayattığı PKK’yı Meclise sokma görevi vardı. PKK Meclise girdi, ne var ki Tayyip Erdoğan hükümet oldu. 

Üçüncü deneme, 15-16 Temmuz 2016 FETÖ Darbesidir. Denecektir ki, CHP’nin ne ilgisi var. Son dönemde arkasında ABD ve İsrail olan her siyasal girişimde, dolaylı olarak bile olsa CHP vardır. FETÖ Darbesi başarılı olsaydı, bunu görecektik. Başarılı olmadı, yine görüyoruz. CHP’nin hapishaneleri boşaltma ve kamudan atılan 104 bin görevliyi tekrar devletin içine alma çabaları, FETÖ ve PKK ile işbirliğinin en somut kanıtı değil midir? Bu girişim de başarılı olamadı.

Dördüncü deneme, 24 Haziran 2018 seçimidir. CHP, PKK’yı Meclise taşıma görevinde yorulmadı. AKP de CHP’nin sayesinde iktidara gelmekten yorulmadı. Üstelik CHP bu kez İyi Parti ve Saadet Partisi’ni de PKK ve FETÖ mağdurlarıyla işbirliğine sürükledi. Millet İttifakı, PKK’yı Meclise taşıma ittifakı oldu. Milliyetçi yönelişli İyi Parti ve Saadet Partisi, ABD projesine katılarak cinsiyet değiştirdiler.

 

DOĞRU HESAP

Dört kez yanlış çıkan bir hesap var:

AKP iktidarı ABD-İsrail projeleriyle yıkılamaz.

AKP iktidarına PKK ve FETÖ ile işbirliği yapılarak son verilemez.

 

Doğru hesap şuydu: HDP’yi sırtına alan kaybeder. Bu hesabı CHP yöneticilerine kaç kez anlattık. Ama ABD’nin “ikna kabiliyeti” bizden daha etkiliydi.

 

AKP İKTİDARININ BİRİCİK SEÇENEĞİ 

Milletin ezici çoğunluğu, ABD’ye karşı vatan savaşı mevziindedir.

Milletle birleşmenin öncelikli koşulu, Bölücü Teröre ve FETÖ’ye karşı açık ve kararlı tavırdır.

Bu nedenlerle AKP iktidarının biricik seçeneği, vatan mevzisinde yaratılabilir. Vatan Partisi’nin stratejisi bu nedenle doğrudur.

 

MİLLETİ KUCAKLAYAN STRATEJİ

AKP’yi HDP ve FETÖ mağdurlarına dayanarak yıkma stratejisi dört kez iflas etmiştir.

 

Toplumlar, gerçekleri kendi tecrübeleri içinde kavrıyorlar.

AKP ve MHP seçmeni olan millet çoğunluğu, zaten PKK ve FETÖ’ye karşı cephe tutmuş bulunuyor. Onlar da bu seçimlerinin yetersizliğini kendi tecrübeleriyle öğreneceklerdir. Özellikle ekonomik gidiş, onların en büyük öğretmenidir.

 

CHP, İyi Parti, HDP ve Saadet Partisi seçmenine gelince, iflas eden stratejinin peşinde koşmaktan artık yeterince ders çıkarmış olmalılar.

 

Herkes bugüne kadar öğrenmediyse, yarın öğrenecektir: AKP’nin biricik rakibi Vatan Partisi’dir. En önemlisi, AKP ve MHP seçmeni de biricik çözümün Üretim Ekonomisinde olduğunu öğrenme sürecine girmiştir.

 

Vatan Partisi’nin iktidar stratejisi, yalnız CHP, İyi Parti, Saadet Partisi ve HDP seçmenini kucaklamıyor, AKP ve MHP seçmenini de kucaklıyor.

 

İktidara yürümenin anahtarı, milletin her kesimini kazanma rotasındadır.

 

Gündemdeki strateji, PKK’yı sırtında taşıyan strateji değil, milleti kucaklayan stratejidir.

 

BOLU İLİNDE DURUMUMUZ

Bolu İli özelinde partimiz için bir değerlendirme yapmak gerekirse son 3 Milletvekili seçiminde aldığı oylar şöyledir:

07 Haziran      2015    497

01 Kasım        2015    451

28 Haziran      2018    578   Cumhurbaşkanı adayımıza ise 459 oy verilmiştir.

Son seçimdeki artışta özellikle adaylarımızın üçünün de kadın ve birinci sırada inek besici bir köylümüzün olmasının etkin olduğunu gözlemlemiş bulunuyoruz. Genelde oylarımızda beklenen artışın olmamasında ise medyaya yönlendirenlerin denetimindeki gazete, TV, anket şirketleri ile sosyal medyayı ele geçirmiş takma adlar kullanan trollerin büyük etkisi olduğu mutlaktır. 

 

Bu arada FETÖ davalarında tutukluların çoğunlukta olduğu 623 seçmenin Bolu Cezaevindeki 3 sandık dökümüne baktığımızda ilginç bir paradoks görülmektedir.

Cumhurbaşkanlığında Türkiye geneli ile benzer tercihler sıralanmıştır. Fakat M.vekilliği tercihlerinde HDP açık ara 1.sıraya yüklenmiş görülmektedir. Bu durum başka cezaevleriyle de karşılaştırıldığında HDP için bir yönlendirme dikkat çekmektedir.

 

Cumhurbaşkanı Seçimi                                  Milletvekili Seçimi

Muharrem İnce           307                             HDP    195

R.Tayyip Erdoğan      118                                         CHP    144

Meral Akşener                        103                             MHP   115

Selahattin Demirtaş      66                             İYİ                    99

Temel Karamollaoğlu               26                             AKP     36

Doğu Perinçek                 3                            SP        23     

                                                                       VP           0

 

 

Gene Genel Başkanımız Doğu Perinçek’in değerlendirmelerine dönecek olursak

Türkiye’de bugün toplumsal güçlerin saflaşmasını belirleyen sınıfsal güçlerin hangi eksende cephe tutmakta olduğunu görmek gerekiyor.

  

SAVAŞIN BELİRLEDİĞİ SAFLAŞMA

24 Temmuz 2015 tarihi burada bir dönüm noktasıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Bölücü Terör Örgütüne karşı harekâtının başladığı tarih! Silahlı mücadele, toplumsal mücadelenin en şiddetli biçimidir; güçlerin saflaşmasını belirler. O günden bu yana ilerleyen süreç, Vatan Savaşı idi. AKP Hükümeti, İkinci İstiklâl Savaşı dedi. Fark etmez, içerik olarak aynı adlandırma.

 

SINIR ÖTESİNE YAYILAN SAFLAŞMA

Daha önemlisi, bu savaş, Hendek Savaşlarından ve 15-16 Temmuz 2016 Darbesinden geçerek sınırın ötesine taştı. Mehmetçik, Fırat Kalkanı Harekâtıyla Amerikan-İsrail koridorunu yardı. Arkasından Zeytin Dalı Harekâtı geldi. Ve savaş bölgesel ve uluslararası boyutlar kazanarak devam ediyor.

 

Önümüze baktığımız zaman, savaşın Doğu Akdeniz ve Ege’ye yayılma olasılıkları da gözüküyor. ABD, İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın askerî güçleri, Türkiye’yi hedef alan deniz tatbikatları yapıyor.

 

UFUKTAKİ SAFLAŞMA

Yaşadığımız süreci ve önümüzdeki gelişmeleri belirleyen olay, vatan savaşıdır. Türkiye’nin karşısında artık doğrudan doğruya ABD emperyalizmi vardır. Hem Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyinde, hem de Doğu Akdeniz’de. Cephe, Ege’den İran-Arap Körfezine kadar uzanmıştır ve yalnız Türkiye’nin güçleri değil, bölge ülkeleri ve hatta dünya ülkeleri bile bu cephede saf tutmaktadır.

 

AMERİKA’NIN ‘CUMHURİYET’ SAVAŞÇILARI

Hal böyleyken, Türkiye’de saflaşmanın ABD emperyalizmine ve piyonlarına karşı değil, Tayyip Erdoğan’a karşı olduğunu ileri sürenler, “Cumhuriyet savaşı” yürütüyorlar. Onların bu saflaşması da gerçektir ve ciddidir. Çünkü Tayyip Erdoğan’a karşı yürüttükleri mücadele, ABD ile birliktedir. Dolayısıyla bu “Cumhuriyet savaşçıları”, Türkiye’nin vatan savaşına karşı ABD’nin yanında cephe tutmuşlardır.

 

Baş düşman olarak Tayyip Erdoğan’ı görenler, o baş düşmana karşı ABD ile birleştiler ve ABD’nin hükümet planlarında rol aldılar.

 

ABD EMPERYALİZMİNE KARŞI EN GENİŞ CEPHE

Vatan Savaşının baş hedefi ise ABD emperyalizmidir. Gerçekler ortada. Bu savaşın tutarlı ve kararlı güçleri, ABD emperyalizmine karşı en geniş cepheyi kurmaktadırlar.

Hiç kuşkusuz Tayyip Erdoğan’ın yönettiği Türkiye Hükümeti, ABD emperyalizmine karşı cephenin içindedir ve etkin gücüdür. Çünkü hükümettir, devleti yönetmektedir. Devletin bu mevzide olması, savaşın kazanılmasının şartıdır. Vatan savaşları çağımızda devletleşerek başarıya ulaşıyor. Mustafa Kemal, Gandi, Mao, Kim İl Sung, Ho Şi Minh, Abdülnasır, Lumumba, Nkrumah vb örneklerinde gördüğümüz gibi, her vatan savaşı hükümet mevzisini ele geçirerek kesin zafere ulaştı. Başka bir örnek yok. Çünkü emperyalizme karşı mücadele ancak devlet güçlerini de kazanarak başarıya ulaşabilir.

 




HABERE YORUM YAZIN

DİĞER SİYASET HABERLERİ
Fazilet Tekman
Köşe Yazarları
Burç Yorumları