120x600

Alemdar inşaat

08-08-2017 EĞİTİM

İnancın ve Mücadelenin Öyküsü!

Türkiye’de lisans ve lisansüstü öğrencilere hizmet veren ilk ve tek Montessori Eğitimi Laboratuvarını Abant İzzet Baysal Üniversitesinde kurulmasına öncülük eden Prof. Dr. Yasemin Aydoğan o günlerin hikâyesini tüm açıklığıyla Bolu Objektif haber sitesine anlattı.

İnancın ve Mücadelenin Öyküsü!
Bİ tur

AİBÜ Öğretim Üyesi ve Okul Öncesi Eğitimi Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Yasemin Aydoğan ile insan ruhuna ve sosyal doğasına değer veren, çocuğun sosyal, duygusal, bilişsel, fiziksel olarak her yönden gelişmesine önem gösteren Montessori Metodu’nun incelikleri hakkında konuştuk.

 

Yasemin Hanım önce sizi biraz tanıyalım. Kendinizden kısaca bahseder misiniz?

 

Mudurnu ilçesinin Taşkesti Beldesindenim. Bunu özellikle belirtiyorum, zira Bolulu olmakla hep gurur duydum ve bu nedenle de Bolu’da çalışmak beni mutlu ediyor. Ben doğduktan hemen sonra, eskiden beri modern bir o kadar da çağdaş olan Taşkesti Beldesinden Bolu il merkezine taşınmışız. Eskiler bilir, o zamanlar Köykent diye biliniyordu beldemiz ve Türkiye’de sadece iki örneği vardı. Herkes birbirini tanır, okuyana ayrı bir değer verilirdi. 1924 doğumlu babam da küçük köyünden o kadar büyük zorluklarla gitmiş ki okumaya… Onun için hem bizimle hem de köyümüzden Bolu’ya okumaya gelen tüm çocuklarla yakından ilgilenirdi. Öyle ki ilkokulda benim veli toplantılarıma izin alıp gelemeyen babamın, bir sürü çocuğun velisi olduğunu vefatından sonra öğrendim. Hem çok kıskandım, hem de gurur duydum. Babasına aşık bir kız çocuğu için bu duygular doğal tabii.  Herkes için anne babası özeldir ama, benimkiler mükemmeldi.  Hiç okuma yazması olmamasına rağmen müthiş zekâsı olan, çok becerikli bir anne ve son anına kadar gazetesinin her satırını titizlikle okuyan, beni gözlerimim içine bakarak dinleyen bir babaya sahiptim. Bu nedenledir ki hala konuşurken göz kontağı kuramayan insanlardan uzak dururum, güven vermezler bana. Günümüzde malum, el ucuyla tokalaşmalar, yere, göğe bakarak konuşmalar artınca, bu durum normal gelmeye başladı insanlara…

 

 

“ Taşkesti’de olduğu gibi Bolu’da da iki katlı ahşap bir evde geçti çocukluğum”

 

Yaz tatillerini hep köyde geçirdiğimiz için hem ev hem de tarla işlerinin içinde büyüdüm. Daha çok küçük yaşlarda pazıdan sarma yapıp işçilere götürdüğümü, annemle sabahın dördünde bahçe sulamaya gittiğimi hatırlıyorum. Bazen de babamla fındık beklemeye giderdim. Her sene fındığımızı kendimiz toplardık, şimdiki gibi kimse işçiyle toplamazdı. Akrabalar da gelir el birliğiyle bir hafta on günde biterdi iş. Kalabalık bir ailede dolu dolu ve çalışarak geçerdi tatil. Bazen yaşımın üstünde şeyler yaptığımı düşünsem de, sekiz çocuklu memur bir babanın, en küçük kızı olarak eski Türk filmlerindekine benzer çok ama çok eğlenceli bir çocukluk geçirdiğimi düşünüyorum. Taşkesti’de olduğu gibi Bolu’da da iki katlı ahşap bir evde geçti çocukluğum. Kirada oturduğumuz evin o kadar büyük bir bahçesi vardı ki tek kelimeyle muhteşemdi. Sanki bir tek Münir Özkul ve Adile Naşit eksikti. Eee abi ve ablalarımın yaşı benden epey büyük olunca eğlencelerin ve korkuların dozu da biraz yüksek oluyordu elbette.  

 

 

“Hep sorunsuz ve oldukça başarılı bir öğrenciliğim oldu”

 

Bolu’da daha çok yetişkinler arasında geçen yaşantım, 1985 yılında üniversite eğitimi için gittiğim Ankara’da son buldu, ancak orada bile alışkanlıktan sanırım arkadaşlarımın yaşı hep büyük oldu.  Hep sorunsuz ve oldukça başarılı bir öğrenciliğim oldu. Çünkü öğrenciliği bir görev gibi kabul ettim ve yapabildiğimin en iyisini yapmaya çalıştım. Master ve doktora eğitimim de böyle devam etti. Ankara’da aileden uzakta geçen bu yıllar güzel olduğu kadar yorucuydu da benim için. Ankara-Bolu trafiği, neredeyse otobüs firmaları ile akrabalığa dönüşmüştü. Ama bu yolculuklar Gazi Üniversitesinde Çocuk Gelişimi lisans eğitimim sonrasında son buldu ve zorlu bir sınav sonucunda Ankara Hasanoğlan Pratik Kız Sanat Okulunda göreve başladım. Bu benim için hayatımdaki en büyük sürprizlerden biri oldu. Babamın ilk mezunu olduğu Hasanoğlan Köy Enstitüsünde çalışmak benim için büyük bir onurdu.  Kendi bölümümde lise öğrencisi olmadığı için anaokulu öğretmeni olarak bir yıl orada görev yapmak inanılmaz deneyim ve arkadaş kazandırdı bana. Ankara’da toplam beş yıllık öğretmenlikten sonra yedi yıl Selçuk Üniversitesinde iki yıl da Ankara Üniversitesinde görev yaptım. İki oğlum da Konya’da doğduğu ve çok özel dostlar edindiğimiz için güzeldi orada geçen günler. Ama meslek hayatımda her gün işe koşarak gittiğim ve zevkle çalıştığım tek yer oldu, o da bir proje. Milli Eğitim Bakanlığına ait 18,5 milyon euroluk bir mesleki eğitim projesi idi bu. Çok çalıştım ama o kadar çok şey öğrendim ki orada. Şu ana kadar yaptığım tüm projeleri, bu iki yıla borçluyum aslında. İşte bu küçük bir projede kazandığım kişi ve deneyimlerle 2006 yılı Mayıs ayında Bolu’daydım.

 

 

Yıllar sonra geldiğiniz Bolu’yu nasıl buldunuz?

 

21 yıl ayrılıktan sonra eşimi ve çocuklarımı zorunlu olarak Ankara’da bırakıp özlemle döndüğüm Bolu, başlangıçta beni umduğum gibi hoş karşılamadı. Fakültede bana önce oda bulunamadı, sonra ders verilemedi. Yani ilk zamanlarda boştum tamamen. Baraka şeklinde bir anaokulu vardı tüplerin ortada olduğu, zemini halı kaplı olan. Gidip kendimi tanıttım, uzmanlık alanlarımı söyledim, belki yardımcı olabilirim diye ama sanırım ihtiyaç duymadılar. Karışıktı durum biraz, Okul Öncesi Anabilim Dalı ilgilenmiyordu anaokuluyla. Oradaki personelde kendi çabalarıyla ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordu işte. Geldiğimde okul öncesinde durum böyleydi. Ancak bir gün bir haber geldi Bolu Bağışçılar Vakfından. Daha önce hiç duymadığım, ne işler yaptığını bilmediğim Vakfın adını ilk kez o gün duydum. Vakfın isteği üzerine, Bolu’da okul öncesi eğitimin durumunu, üniversitenin bu konudaki gereksinimleri kapsayan bir rapor hazırlayıp sunum yaptım. Çok etkilendiler ve sonuçta okul öncesinde yapacağımız projede birlikte çalışmayı teklif ettiler.

 

 

“Prof. Dr. Atilla Kılıç çok büyük katkı verdi “

 

Tabii ki burada en büyük katkı eski rektörümüz Prof. Dr. Atilla Kılıç’ın. Bizi Vakıfla tanıştırıp, destek vermeseydi sanırım okul öncesindeki gelişmelerin hiç biri yaşanmazdı. Bolu Bağışçılar Vakfının Desteği ile Üniversitemize önce Okul Öncesi Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezimizi açtık, ardından da Bolu Bağışçılar Vakfı kreş ve anaokulumuzu. Tabii bu kadar kolay olmadı süreç. Ama sonuçta üç aylıktan ilkokula kadar pek çok çocuğumuzun eğitim ve gelişiminde destek olan, lisans ve lisansüstü öğrencilerimize uygulama imkânı sunan, örnek bir kuruma sahibiz. Bu konuda hiçbir yönetime haksızlık etmemek lazım, okul öncesi hepsinin öncelikli konuları arasında yer aldı ve ortak çabalarla bu güne gelindi. Yine Bolu Bağışçılar Vakfı desteği ile açılan ya da yenilenen anaokullarını unutmamak gerekir. Özellikle Vakıf Başkanı Sayın Şerafettin Erbayram’dan tüm vakıf üyelerine kadar herkes gönülden destek verdiler okul öncesine ve bizi hiçbir projemizde yalnız bırakmadılar. Tabi, Vakıf kurulduktan sonra görev yapan iki Genel Sekreterin de bu süreçte kritik rol oynadığını unutmamak lazım. Hem Zuhal Hanım hem de Öznur Hanım neredeyse tüm mesailerini üniversitemiz ve okul öncesi için harcadılar. Çok şey borçluyuz onlara. Bu arada Bolu’da okul öncesi eğitim konusunda ayrı bir yeri olan Sayın Muhabbet Koç’u da unutmamak lazım. Bolu’da hangi anaokuluna giderseniz gidin, bizim üniversitedeki de dâhil olmak üzere tüm okul öncesi kurumları Muhabbet hoca kurmuştur. Eşyalarını o seçmiş, mutfağını o dizayn etmiştir. Bu konuda bir eşi benzeri yoktur desem sanırım yanlış olmaz. Alanında bu kadar iyi olan bir yönetici ile arkadaş olmak da zor tabii. Bir bakıyorsunuz gecenin bir yarısında anaokuluna gidip neler yapabileceğinizi konuşuyorsunuz. Dışarıdan bakıldığında sanırım biraz tuhaf geliyor herkese. Ama sonuçta bu güzel arkadaşlıkların, bilimsel paylaşımların farkındalık yarattığını, bizlere ayrıcalık tanıdığını biliyoruz. Şu anda da hem Muhabbet hoca hem ben Bolu Bağışçılar vakfında danışma kurulu üyesi olarak destek vermekten gururluyuz.

 

 

Üniversitedeki Montessori eğitimi çalışmalarına nasıl başladınız?

 

O dönemde Üniversitemizi, erken çocukluk eğitiminde çok geçerli ve bu günlerde de çok popüler olan Montessori Eğitim Yöntemi ile tanıştırma şansı yakaladık. Zaten daha önce çalıştığım bir projede, Gazi ve Selçuk Üniversitelerine büyük miktarda Montessori Materyallerinin alınmasına aracılık etmiştim. Genç arkadaşlar bu konudaki rolümü bilmezler ama, bu sayede pek çok master doktora tezi yapıldı Montessori konusunda. Bizim üniversitemizin bunlardan mahrum olması içime sinmedi. Bir Avrupa birliği projesi ile 2008 yılında Türkiye’de lisans ve lisansüstü öğrencilere hizmet veren ilk ve tek Montessori Eğitimi Laboratuvarını kurduk. Bu tarihten itibaren, sadece ilimizde değil Türkiye genelinde sayısız öğrenciye, aileye, öğretim elemanına ve yöneticiye ücretsiz olarak eğitim verdik. Amacımız bireye saygı, öz disiplin, bağımsız düşünce ve doğal çevre odaklı metodu isteyen herkese sunmak ve bir anlamda kendi kişisel gelişimlerine destek olmaktı. Bu sayede okul öncesinden en üst yöneticiye kadar pek çok kişiye hizmet verdik. Çok büyük uluslararası katılımlı iki sempozyum gerçekleştirdik. Bu konuyla ilgili tüm kişi ve kurumları Bolu’da, Üniversitemizde ağırlamak çok güzeldi. Yaptığımız bu projede, Mehmet Ali Türker Anaokulunda ve Ankara Üniversitesi Anaokulunda bir Montessori Eğitimi sınıfı yapılmasını sağladık. Bu güzel çabalar karşılığını aldı elbette. Düzce, Karabük gibi yakın iller dışında Rize’den Kıbrıs’a pek çok katılımcımız oldu. Şimdi Karabük Üniversitesi Anaokulunda da bir Montessori Eğitimi sınıfı açıldı. Yaklaşık bir ay önce ihtiyaçlarına destek vermek için oradaydım. Hem öğretim elemanlarının hem öğrencilerinin müthiş çabaları var. Hayran kaldım onlara. Umarım bu işbirliği tüm üniversitelere örnek olur. Gerçi biz, özellikle komşu illerle yoğun bir paylaşım içerisindeyiz. Daha bir yıl önce Batı Karadeniz Buluşması adı altında güzel bir sempozyum yaptık. Bu sempozyumun ürünü olan kitabımız çıkmak üzere. İnşallah bu seneki buluşmayı Düzce Üniversitesi ev sahipliğinde yapacağız. 

 

 

“Yamaner Kuyumculuktan, Petek Kırtasiyeye kadar pek çok gönüllü destekçimiz oldu”

 

Son olarak bizim için çok özel bir projeden bahsetmek istiyorum. Sevgili Muhabbet hoca ve o dönemde Bolu Rotary kulübün başkanı Sayın Orhan beyden Üniversitemizdeki Lösemi Kliniğindeki çocukların durumunu öğrendim. Yoğun işlerim nedeniyle bir kez bile gitmemiştim kliniğe, hiçbir şeyden de haberdar değildim. Onlarla konuşunca bir şeyler yapmak istedim çocuklar için ve oturup bir proje yazdım o gece. Projelerin başarısındaki en önemli faktör proje ekibidir ve ben proje sürecini, sonuçlarını görünce iyi bir planlama yaptığımı düşünüyorum şimdi. Benimle birlikte okul öncesinden iki, Sağlık meslek yüksekokulundan iki hocayla birlikte ve Elbette Bolu Bağışçılar Vakfı sponsorluğunda müthiş bir proje gerçekleştirdik. Özel olarak eğitim verdiğimiz dört öğrencimiz her gün iki saat kliniğe giderek çocuklarla birlikte oldular. Tabi bizler de en az haftada bir kez ailelerle birlikte olduk. Hiç kimse karşılık beklemeden, istekle, heyecanla yaptı bu işi. Çok yoğun olduğumuz günlerde bile ertelenmedi randevular. Bu buluşmalarda kimi zaman şarkılar söyledik, kimi zaman sadece ellerini tuttuk. Projede oluşturduğumuz oyun odası ve mutfağı kimin yaptırdığını bilmeden, bizi tanımadan çok dualarını dinledik annelerin. Klinikte çalışan tüm personelin ne kadar özverili çalıştığını görünce, daha çok sarıldık projemize. Hal böyle olunca uzadı tabii proje. Bu arada Yamaner Kuyumculuktan, Petek Kırtasiyeye, Remaxa kadar pek çok gönüllü destekçimiz oldu. İşlerimiz rast gitti, rahat uyuduk, mutlu olduk bu projeyle. Elimizden geldiğince de bilimsel yayınlarla tanıttık projemizi. Bu konuda sanırım başarılı da olduk. Geçenlerde bir eğitim semineri için gittiğim Karabük Üniversitesinde, farklı bölümden iki öğrenci yanıma geldi ve lösemi projemizin her detayını takip ettiklerini ve bu projeyi kendi üniversitelerinde gerçekleştirmek istediklerini söylediler. Nasıl şaşırdım ve mutlu oldum bilemezsiniz. Onları, proje destekçisi ve ekibi ile tanıştırmak üzere Bolu’ya davet ettim. Bu özel gençlerdeki ışığı görmek, gelecek için umutlandırıyor beni. Zaten projede görev alan tüm öğrencilerimizde de aynı ışığı gördük, farkındalık yarattı bu proje hepimizde. Şu anda sorsanız sizin için en önemli proje hangisi diye? Cevabımın ne olacağını tahmin edersiniz herhalde. Bu nedenle bu projeye emeği geçen herkesin yeri benim için ayrıdır. Bugünlerde de iki yeni projemiz var, bir matematik biri de yine Montessori Eğitimi konusunda. Bu projelerde de hem anabilim dalımız hem de kreşimiz için güzel işler yapacağımıza inanıyoruz.

 

 

Son olarak neler söylemek istersiniz?

 

Hayatımda babamın dışında örnek aldığım üç kişi oldu. Biri daha önce bahsettiğim, MEB projesinde birlikte çalıştığım Prof. Dr. Ramazan Özen, bir diğeri Prof. Dr. Şener Büyüköztürk, tabiî ki diğeri de Şerafettin Erbayram. Üç rol modelim de birbirini tanımıyor ama ortak noktaları o kadar çok ki. Hepsi de işine, ailesine âşık, çalıştığı kurumu, ili ve ülkesini seven, tutumlu, sabırlı, dürüst, beşte mesaisi bitmeyen, doğaya ve insanlara değer veren gerçek bilim insanları. Onlarla çalışmak her zaman ayrı bir keyif ve gurur oldu benim için. Bende örnek aldığım bu düşüncelerle okul öncesi alana elimden geldiğince katkı sunmaya çalıştım. Ve bir gün Bolu’dan ayrıldığımda da, Türkiye genelinde yaptığım projeler hariç Bolu Bağışçılar Vakfı Kreş ve Anaokulu, Montessori Eğitimi Laboratuvarı ve Lösemi projesi gibi özverili projelerin iz bırakacağına, örnek olacağına inanıyorum. Eşim ve iki oğlum da onlardan çaldığım zamana rağmen hep beni desteklediler, benimle gurur duydular, umarım rahmetle andığım annem ve babam da yaptıklarımla gurur duyuyorlardır. Geriye dönüp baktığımda tüm yorgunluklarıma rağmen üretmekten hep mutlu olduğumu düşünüyorum. Umarım genç bilim insanı arkadaşlarım da, benim gibi hayallerini gerçekleştirme fırsatı bulurlar, şu an onlar için tek dileğim bu…

 




HABERE YORUM YAZIN

Arzu Ozyurek 19-08-2017 12:49

Biz de boyle caliskan ve ozverili hocalarimizi ornek aliyoruz. Enerjileri hic bitmesin.

DİĞER EĞİTİM HABERLERİ
Fazilet Tekman
Köşe Yazarları
Burç Yorumları